BİR KORKU ÖYKÜSÜ
KAVAKLIKOZ HANI’NDA BİR VAKA
Hazırlayan: eankara



‘’ Ağaçların öldürdüğü bir adam, tüyler ürpertici bir han, genç bir kadına musallat olan devasa yarasa…Cumhuriyet dönemi Türk Edebiyatı’nın ilk korku hikayelerini yazan Kenan Hulusi Koray’ın eserleri, ilk kez çizgi roman kisvesine bürünüyor. Genç çizer Mali Coşkun 100 sene önce doğsaydı, elinizdeki kitap tam zamanında yayımlanacaktı. ‘’ Yayınevi, bu yazımın konusu kitabın tanıtım açıklaması olarak, yukarıdaki cümleleri kullanmış. Tesadüfen gördüğümü itiraf etmeliyim ! Bu duyuruyu okuyunca da çok merak ettim. Hem korku edebiyatımızın ilklerinden olan bir eserin uyarlaması, hem de daha önce adını hiç duymadığım çizeri nedeniyle merakım daha da artmıştı. Önce sanatçısına, sonra da kitaba ulaştım. Sonunda bu yazı ortaya çıktı !

Korku edebiyatımız, polisiye edebiyatımızla karşılaştıracak olursak pek bilinmez. Mehmet Berk Yaltırık’ın belirttiğine göre, ‘’ Türk edebiyatında “korku” türü, hayli zengin bir sözlü-görsel kültür varlığının mevcudiyetine karşın 1930’lardaki kıpırdanması haricinde 2000’lere kadar neredeyse ölü durumda kalmıştır. Bu zaman aralığında bilimkurgu ve fantastik edebiyat alanına dahil edilebilecek başka eserler kaleme alınmışsa da korku türünde bazı dergi ve kitap çevirileri dışında pek bir hareketlilik söz konusu değildir.

70’leri takiben televizyon ve sinemadaki kimi yapımların etkisiyle, 80-90 aralığında bu türlerin etkisiyle inceden yazılmaya başlanan “korku” türünde, internet dönemiyle birlikte ciddi bir hareketlilik görülür. Kendi edebiyatımızda da korku imgelerinin hem sözlü hem de görsel olarak izlerini Tanzimat öncesi dönemde sürebiliyoruz.




Bunları kabaca; halk hikâyeleri ile meddah hikâyeleri, Divan Edebiyatı, Karagöz-Hacivat Fasılları ve memoratlar-halk inanışları şeklinde dört kategori altında inceleyebiliyoruz. ‘’ Yaltırık, uzun zamana yayılan korku edebiyatımız araştırmaları dahilinde, bu edebiyatın önemli bir isminden şöyle bahsediyor;


‘’ Türk edebiyatında tüm “müphemliği” ve “meşumluğuyla” doğrudan “gotik” türde (bahsettiğim kavramlar bu türün temel taşı sayılırlar) öyküler yazan, korku edimini açıkça görebileceğimiz ilk kalemlerden biri Kenan Hulusi Koray’dır. ( * ) Onu bu yönüyle, ağırlıklı olarak 1930’larda kaleme aldığı, muhtelif neşriyatta çıkmış öyküleriyle “korku edebiyatımızın ilk kalemi” olarak nitelendirmek kabildir. Maalesef onun bu yönü son on yıllarda ancak fark edilebilmiştir.’’

Kenan Hulusi Koray’ın İstanbul’da 1906’da başlayan yaşamı, Çarşamba İlkokulundan, Mercan Ortaokulundan ve İstanbul Erkek Lisesinden geçiyor. İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesindeki mezuniyetinin ardından 1928’de Türk Tarih Encümeninin kütüphanesinde memurluk yapıyor. İlk öyküleri 1928 yılında Servet-i Fünun dergisinde çıkıyor. Bu dergi ortamında tanıştığı altı arkadaşıyla yine 1928’de önce Yedi Meşale adlı ortak bir kitap ve Meşale dergisini çıkarıyorlar ve “Yedi Meşaleciler” olarak edebiyat tarihimize geçiyorlar.

Ünlü sanatçı Bela Lugosi dünyada korku alanında 1930’larda fırtına gibi eserken, aynı yıllarda ülkemiz korku edebiyatı ilginç bir kalem kazanmıştı ; Kenan Hulusi Koray.
Adapazarı’nda yedek subaylığını yaparken, bir tifüs salgınında öldüğünde 37 yaşında olan Koray geride bir çok eser bırakmıştır.

Çoğu gazete ya da dergi köşelerinde kalan Koray’ın eserleri içinde 2000’lerde kitap halinde, yeni edisyonlar şeklinde basılmıştır. ( ** ) ( Merak edenler için, Wikipedia kaynaklı Koray eserleri listesi NOTLAR bölümünde bulunuyor. )

Sait Faik Abasıyanık özellikle Osmanoflar romanını kusursuz bularak, kitaplaşmasını çok istemiştir. Ancak bu roman, yıllar sonra, 2004’te İnci Enginün’ün ( eleştirmen, yazar) çabalarıyla, ilk olarak kitap halinde yayımlanabilmiştir.

Yazarımızın, çoğu takıntılı karakterlerin yer aldığı grotesk öykülerinde net olarak Poe etkisi görülmektedir. Koray’ın Muhit dergisinde yayınlanan yazılarından hareketle, yüksek lisans tezi ( Konya – Selçuk Üniversitesi ) dahilinde değerlendirmeler yapan Fatma Sezer ise;
‘’ Erken ölümü çabuk unutulmasına sebep olmuştur. Oysa Kenan Hulusi’nin unutulmayı hak etmeyen güzel hikayeleri vardır. Türk hikayesinin bugünkü noktasına gelmesinde Kenan Hulusi’nin önemli payı vardır ‘’ yorumunu yapıyor.

Koray hakkında Doğukan İşler’in açıklamaları da benzer şekilde etkileyici;
‘’ Birçoğu her daim hatırlanması gereken müelliflerle dopdolu edebiyatımız, maalesef halen üzerini kaplamış olan tozundan silkinebilmiş değil. Öyle unutulmuş ki Kenan Hulusi Koray sonrasında, yıllarca ne kitaplarının baskısı yapılmış doğru düzgün ne de birileri bize hatırlatmış. Türk edebiyatının belki de en nadir gotik, tekinsiz, yer yer dehşet, yer yer hayret uyandıran öykülerinden mahrum kalmışız bunca yıl. ‘’ diyor İşler.

“Kavaklıkoz Hanında bir Vaka”, korku türündeki hikayelerin en başarılısı olarak gösteriliyor. Kenan Hulusi, günümüzde sayıları da, konaklayan müşterileri de iyiden iyiye azalmış geleneksel bir mekanı; bir hanı, Gotik edebiyat ustalarını kıskandıracak kadar ürkütücü bir atmosfere büründürmeyi başararak, okura ölümcül bir olayın gerçekleşeceğine ikna eder. Ayrıca, korku unsuru olarak, çeşitli garip yaratıklar ya da canavarlar yerine, olayın geçtiği yerin Anadolu’nun ücra bir kasabası olmasından yararlanır.

Kitabımıza geçmeden, son olarak ünlü sinema yönetmenimiz Metin Erksan tarafından, Koray’ın ‘’ Sazlık ‘’ öyküsünün sinema filmi haline getirildiğini, ve bu uyarlamayı yaparken yazarın yedi sayfalık öyküsünü biraz farklı yorumladığını belirteyim.

Koray’dan Çizgi Romana
Çizer Mehmet Ali, Koray’ın korku öyküsüyle aynı adı taşıyan kitapta, kitaba ismini veren öykünün yanı sıra yazardan başka öyküleri de karşımıza çıkartıyor. Bazı öyküleri, ‘’ tadımlık ‘’ olarak yazardan alıntı cümleler halinde, bazılarını da çizgi öyküler olarak görüyoruz.



Çizimlere baktığımızda, ünlü bir çizerimizin etkilerini görüyoruz. Koray’ın ürkütücü dünyasını siyah – beyaz kareler eşliğinde okurken, ‘’ kim bilir daha adını pek duymadığımız, korku edebiyatımızla ilgili daha ne kadar yazar vardır ‘’ diye düşündüm. Çizerlik çalışmalarının başlarında olan genç çizerimize başarılar dilerken, kendisiyle yaptığımız söyleşiyi sizlere aktarıyorum. Çizerlik çalışmalarında kendisini etkileyen sanatçımızı, bu çalışmalara hangi düşüncelerle yöneldiğini, dahası kitapla ilgili hazırlık çalışmalarını, gelecekle ilgili düşüncelerini kendi açıklamalarından öğrenelim.

SÖYLEŞİ
Mehmet Ali Coşkun Bey , bize kısa özgeçmişinizi anlatır mısınız ? Sizi tanıyalım.
İsmim Mehmet Ali 14 Mayıs 2003 Kütahya doğumluyum. Boğaziçi Üniversitesi Türk Dili ve Edebiyatı bölümünde okumaktayım. 2. Sınıftayım. 6:45 yayından çıkmış “Kavaklıkoz Hanında Bir Vaka” isimli çizgi romanın çizeriyim. Bu çizgi roman dışında çeşitli basılı ve online dergi ve fanzinlerde yazarlık ve çizerlik yaptım fakat bunlar uzun süreli olmadı.
Çizgi romanlara ilginiz nasıl başladı ? Halen takip ettiğiniz yayınlar var mı ?
Çizgi romanlara ilgim çizim yapmama kıyasla çok sonra başladı. Çocukluğumdan beri çizim yapmama rağmen çizgi romanlara yönelmem lise yıllarımın sonuna denk düşüyor. Çizgi romanlara yönelmeden evvel manga ve popüler birkaç marvel çizgi romanı dışında okuduğum ve ilgilendiğim kitaplar ve çizerler yoktu. Galip Tekin etkisiyle en başta yerli çizgi romanlara, mizah dergilerine ve çizerlere yöneldim. Daha sonra yerli yabancı birkaç sene çizgi romanlarla uğraştım.



Galip Tekin, Kenan Yarar, Emre Orhun, Katsuhiro Otomo, Keiichi Koike, Craig Thompson, Kentaro Miura ve Junji İto bu alanda kendime örnek aldığım ve çok beğendim çizerlerden bazıları. Şuan çizgi romanlardan uzaklaştığımı söyleyebilirim. Sanat tarihi ve sanatın teorik kısmına ilgim arttı. Son bir buçuk yıldır bu alanda okumalar yapıyorum. Çalışmalarım da buna eğilim gösterdi. Ileriki cizimlerimde bu etkinin daha da artacağını düşünüyorum.
Sizin çizer olmanızı sağlayan nedenler neler ? Çizimlerinizi teknik açıdan bizler için değerlendirir misiniz ? Başlangıç aşamasında ve gelişmesinde kimler etkin oldu ?
Aslında kendimi bildim bileli çizim yaparım. Herhangi bir çizim eğitimi almadım ancak beni daha profesyonel alana yönelten iki faktör var diyebilirim. İlki Ortaokul yıllarımdaki resim öğretmenim. Resim öğretmenim beni yeterli görmüştü ve ekstradan herhangi bir teknik derse yönlendirmemişti. Ortaokulun son iki yılında il genelinde ve Türkiye genelinde birçok yarışmaya katıldım ve hemen hepsinde ya birinci ya da ikinci oldum. Çeşitli ödül törenleri için başka şehirlere gittiğimiz olmuştu. Bu sayede birçok siyasetçiyi de yakından görebilmiştim. Küçük yaşta bunlar yaşanınca çizim yapmanın üstümde etkisi daha da artmıştı fakat güzel sanatlar lisesine gitmedim sınavına da girmedim. İlerideki meslek hedefim daha farklıydı. Bu seçimimden dolayı hiç pişman olmadım çünkü gittiğim lisede çok güzel öğretmenlerle ve arkadaşlarımla tanıştım. Lise yıllarında yaşadıklarım ve öğrendiklerim fikirsel anlamda beni çok olgunlaştırdı. Ayrıca çizim kariyerimde benim için ikinci önemli olay da böylelikle yaşanmış oldu. Lisenin 3. Sınıfında arkadaşlarımız arasında şuan ismini veremeyeceğim bir fanzin çıkartıyorduk. Bu fanzini il dışındaki kafe ve kitapçılara gönderiyor ve Kütahya’daki bazı liselerde de satışını yapıyorduk. Aylık çıkardığımız fanzin altı sayıya kadar devam etti. Arkadaş grubumuzla bu fanzini çıkarmamızda bize en büyük katkısı ve yardımı olan Tahsin hoca ile tanışmıştım. Kendisi çok iyi bir okurdu; bizi birçok şair, yönetmen, edebiyatçı ve çizer ile tanıştırdı. Ayrıca 6:45 ile de Tahsin hocam sayesinde iletişime geçmiştim. Tüm bunlar kişisel gelişimimde çok önemli yerlere sahip kişiler oldu. Bu kişilerden biri de Galip Tekin’di. Çizim kariyerimde kendime örnek aldığım en önemli kişiydi. Galip Tekin’i keşfetmek beni büyülemişti. Çizgi romanlara yönelişim de böylece başlamış oldu.


Birçok yerli çizeri Galip Tekin sayesinde keşfettim. Sahaflardan gırgır hortlak gececi leman uykusuz penguen gibi dergileri toplamaya başlamıştım. Farklı çizim teknikleri görmek bende daha çok merak yaratmıştı. ‘Acaba şu çizer şu manzarayı görse nasıl resmeder, acaba şu çizer şu sahneyi nasıl resmeder?’ şeklinde sürekli düşünüp kafamda canlandırıyordum. Yerli çizgi romanlara yönelmeden yıllar önce manga okuyordum ancak bunlar popüler mangalardı. çizgi romanlara büyük bir ilgi ve heyecanla yönelişim manga alanına da detaylı bir yönelişi beraberinde getirdi. Katsuhiro otomo ve onun Akira yapıtı ile keiichi koike’nin Ultra Heaven yapıtı Galip Tekinden sonra beni en çok etkileyen kişiler olmuştu. Uzun bir süre bu cizerleri taklit etmeye ve bir potada eritmeye çalıştım. İlk zamanlarda bu taklit çok belirginken zamanla kendi çizim tarzım oluşmaya ve oturmaya başladı, çizimlerin bir taklidin dışına çıktı. Ortaokul yıllarında renkli çizimler yaparken artık sadece siyah mürekkep ile tarama ve noktalama yapmaya başladım.

Şu an kendime referans aldığım kişilerden ayrılıp özgünleşebilmiş olsam da bazen eski günlerin anısına yaptığım çizimlerin arasına Galip Tekinden figürler eklediğim de oluyor. Ara ara hâlâ kendime rol model belirlediğim isimlerden referans alıyorum. Ancak dediğim gibi son dönemde çizgi romanlardan epey uzaklaştım. Işin teorik ve felsefi kısmı artık daha çok hoşuma gidiyor ve cizimlerimde de bu etkiyi arttırmak istiyorum.
İlk kitap çalışmanızda, senaryolarda Kenan Hulusi Koray adını görüyoruz. Korku edebiyatımızın önemli yazarlarından biri olan Koray’ı seçme nedenlerinizi anlatır mısınız ?
Kenan Hulusi Koray’ı Osmanoflar kitabıyla tanımıştım. Fakat kitabin tamamını bitirmemiştim. Hemen hemen aynı dönemde 6:45 yayınlarıyla bahsettiğim Tahsin hocam sayesinde iletişime geçip Kenan Hulusi Koray’ın kısa hikayelerinden çizgi roman yapma projesini konuşmuş olduk. Yayıneviyle amacımız aslında “Anadolu Gotiği” ve “gotik korku” türünde bir çizgi roman yapmaktı. Bunu da az bilinen yerli edebiyatçılar üstünden yapmayı düşünüyorduk. Buna en uygun gördüğümüz kişi Kenan Hulusi Koray oldu. Kendisi hakkında epeyce araştırma yaptıktan sonra çizmeye başladım. Hikayelerindeki kasvet ve muğlaklık çizimlerime de yedirebilmiştim. Çizmeye başlamam YKS senesiyle aynı zamana denk gelmişti. Bir yandan çizip bir yandan ders çalışıyordum. Bu proje ilk çizgi roman denemeleri yaptığım döneme denk düşüyordu. Henüz çoğu şeyi bilmiyordum.

Çizim tarzım daha oturmamıştı. Sonunda çizgi romandaki çizimlerin neredeyse tamamını ikişer defa çizmiştim. Çizimleri bitirmem bir yıl sürdü. Üniversite için İstanbul’a gelince yayınevine götürdüm. 6:45 ile ilk yüz yüze gelmem de böyle olmuştu. Başlangıçta arkadaşlarımla kendi aramızda çıkardığımız bir fanzinde çizerlik yaparken artık kendime ait bir çizgi romanım olmuştu.
Son olarak, bize şu anki ve gelecekle ilgili düşüncelerinizi, yapmak istediklerinizi açıklar mısınız ?
Şuan 6:45 yayın ile Rokeya Sakhawat Hossainderam tarafından yazılmış Sultana’s Dream (Sultana’nın düşü) isimli öyküsünü çevirdik ben de o projede çizerlik yaptım.



Hikaye ilk feminist ütopya olma özelliğini taşıyor. Hikayeyi çizgi roman olarak yapmadık. Daha önce Rejab Eryiğit’in çizimleriyle 6:45 den çıkmış Platon Besedin kitaplarında olduğu gibi resimli kitap şeklinde tasarladık. Yaklaşık 15 sayfa kadar illüstrasyon çalışmam o kitapta yer alacak. Kitap henüz yayınlanmadı. Bunun dışında bazı bireysel fanzin denemelerim oldu fakat hiçbirini herhangi bir yerde yayınlamadım. Şu an kendi hikayem üstüne yoğunlaştım. Bu hikaye başta fantastik bilimkurgu olacakti. distopik bir yönetim altında yaşayan karaktere yönelikti ama zaman içinde epey değişiklikler yaptım. Çizgi romandan uzaklaşıp daha teorik kısma yönelince hikayenin kurgusunda da farklılaşma ve sapmalar oldu. Çizgisel olarak daha sürrealist ama altmetin olarak da daha gerçekçi bir hikaye üstüne çalışıyorum. Aynı zamanda da bu hikayenin çizimleriyle beraber özgün bir yapıt olmasını istiyorum. O yüzden epey ağırdan alıyorum. Ne zaman biter emin değilim ama uzun bir süresi var. Bunun dışında arkadaş grubum ile şuan bir fanzin ve dergi üstünde çalışıyoruz.
Bize zaman ayırdığınız için teşekkür ederiz.
Ben teşekkür ederim
NOTLAR
Kitapla ilgili, yazıda yer alan görsel unsurlar sanatçının izniyle kullanılmıştır.
( * ) Korku edebiyatımızın meraklıları için belirteyim. Bu konuda diğer bir ‘’ ilk ‘’ gotik romanımız, İleri gazetesinde tefrika edildikten sonra 1922 senesinde basılan ‘’ Canvermezler Tekkesi ’’ dir. Bu eser, bir sahaf sitesinden Osmanlıca kitaplar alan Merve Köken tarafından, tesadüfen keşfedilmiştir. Selim Nüzhet Gerçek’in Claude Farrere’in ‘’ La Maison Des Hommes Vivants ‘’ eserinden uyarlanmıştır. Ayrıca, Ali Rıza Seyfi’nin , Bram Stoker’ın 1897 tarihli meşhur eseri “Dracula”yı, “Kazıklı Voyvoda” adıyla 1920’lerin sonundaki İstanbul’a adaptasyonunu unutmamak gerekir. Eser 1928 tarihlidir.
( ** ) Wikipedia kaynaklı Kenan Hulusi Koray Eserleri Listesi
Osmanoflar (roman) (1938, 2004)
RBK Pansiyonu (1938 )
Bahar Hikâyeleri (öykü) (1939)
Son Öpüş (1939)
Bir Otelde Yedi Kişi (öykü)(1940)
Bir Yudum Su (öykü)1929,1944)
Kenan Hulusi-Hikâyeler” (1973)
Beşer Dakikalık Hikâyeler (2000)
Yaz ve Aşk Hikâyeleri (Ekim 2004-Derleme)
Miras Keçe (2009)
YARARLANILAN KAYNAKLAR
Korku Edebiyatımızın İlk Kalemi: Kenan Hulusi Koray – Mehmet Berk Yaltırık – Türk Dili Dergisi Temmuz 2023
Kenan Hulus Koray’ın Muhit Dergisindeki Nesir Yazıları – Fatma Sezer – Yüksek Lisans Tezi – Selçuk Üniversitesi – Sosyal Bilimler Enstitüsü
Wikipedia
https://fikirturu.com/kultur-sanat/turk-korku-edebiyatinin-kokleri/
https://www.sabitfikir.com/elestiri/tekinsiz-duslerin-unutulan-oykucusu-kenan-hulusi-koray
https://www.turkedebiyati.org/kenan-hulusi-koray/

