KADER KAFATASI

9.öykü
Lal KM 3. cilt/11-12.sayı
Senaryo: A. Castelli
Çizimler: C. Villa
Kapak: G. Alessandrini
İlk yayın tarihi. Şubat 1983

Lal KM 3.cilt 11. sayı
Lal Km 3. cilt 12. sayı

Lal KM Serisi
Lal 11/Kader Kafatası-3.sayfadan başlar (96 s). KM 3/3 (195. sayfa)
Lal 12/Teotıhuacan’ın Gölgesinde-96. s. biter. KM3/4 (386. sayfa)
Toplam 192 sayfa.

Tay İlk seri sayı 10
Tay İlk Seri sayı 11
Tay İlk Seri sayı 12

Tay İlk Seri
Tay İlk 10/Kader Kafatası-30.sayfadan başlar-(69 s).
Tay İlk 11/Kader Kafatası-3.sayfadan başlar-(96 s).
Tay İlk 12/Kader Kafatası-28.sayfada biter- (26 s).
Toplam 1901sayfa.

Tay Büyük Albüm 6

Tay Büyük Albüm Serisi
Tay Büyük 6 /Kader Kafatası-3 s. başlar 193 s. biter
toplam 191 sayfa.

Meksikalı genç bir kız Londra gezisindedir. Müzede gizemli bir arkeolojik buluntunun neden olduğu bir etkinin ardından intihara teşebbüs eder. Martin Mystère, satın aldığı bir sürü eskinin arasında bir sürü slayt bulur. ama içlerinden biri enteresandır. Bir müzisyenin arkasındaki duvarda ‘İmdat, Martin Mystere’ yazmaktadır. Kendisine gönderilen bu garip yardım talebini merak eder ve peşine düşer. Meksika’da iz ararken yolu bir eski eser kaçakçısı olan Gutierrez ile çakışır. Bu antika kaçakçısı, Teotihuacan piramidinin dibinde bir mezar bulmuştur.Martin, Diana ve Java artık olayların içindedir. Hatta tesadüfen rastladıkları Meksika’lı dastları Lopez de olaylara dahil olmuştur…

Jones Ailesi
Neighbor (Komşu) Jones

Martin’in komşuları Jones’ların ilk kez ortaya çıkışı. Ann ve John’u öykülerde bol bol göreceğiz. Hatta bay John, tavırlarıyla Donald Duck’un sinirli komşusu, ‘Neighbor Jones’dur. Castelli, burada karakterin yaratıcısı Carl Barks’a bir selam çakıyor. Ustalara saygı.

Bir daha kıskançlık yapmayacağına ciddi bir şekilde söz veren Diana karakteri için belirleyici bir dönüm noktası. Diana’nın evrim süreci sonlanıyor. Artık Martin’in sadık ve ebedi yoldaşı haline gelecek.

Okur bir kez daha burnunun dibindeki gizemin çözümünü ilk sayfalarda bulacak. 39 sayfadaki fotoğraftaki kadının arkasında iki adamın gizlice mezardan çıktığını açıkça görüyoruz. Ama dikkatler, Martin’e yöneltilen yardım çağrısına yoğunlaştığından bu ayrıntıya dikkat etmek neredeyse imkansızdır.

Bu macera sırasında Martin’in, ıvır zıvırlara ve diğer her türlü süs eşyasına (karlı cam küre koleksiyonu da dahil olmak üzere) karşı gerçek bir tutkusu olduğunu öğreniyoruz ve bu tutku, kitaplara ve antikalara olan sınırsız sevgi.

Yeni Versiyon

Zulma kendini Londra’daki İnsanlık Müzesi’nin penceresinden atıyor: Gerçekte müzede eserleri ışıktan ve nemden koruyacak pencerelerin olmaması çok garip. Hem bu sayfadalarda hem de öykünün son sayfasında pencereler, cam pencerenin yerine balkonlu bir kapı ve bir kat merdiven konularak yeniden basımda değiştirildi. Bu vesileyle, kristal kafatasını içeren cam kasanın şekli de düzeltildi; daha dar, daha uzun ve kafatasının yönü artık odanın merkezine değil, kapıya dönük.

Eski Versiyon

Alttaki yazı orijinal İtalyanca ve bazı Tay serilerinde basılmış olan yazıdır.

KADER KAFATASI

“Babam, Orta Amerika ülkelerinden ingiliz Hondurası’nda (bugünkü Belize) arkeolojik kazılar yapıyordu… Bu kazılar sırasında antik bir Maya kentinin kalıntılarını bulduk… Babam buranın Atlantis ile bir ilgisi olduğuna inanıyordu, bu yüzden kazıları yedi yıl boyunca bıkmadan sürdürdük. Sonra bir gün, taşlar arasında parıldayan bir şey gördük… O gün benim on yedinci yaş günümdü ve bu bulduğumuz şey bizi çok sevindirdi.”

Bu sözlerin sahibi olan kadın, Agatha Christie’nin romanlarındaki tipleri hatırlatan yaşlı Bayan Anna Mitchell-Hedges’dir ve “Mike” Mitchell-Hedges’in manevi kızıdır.İngiliz macera adamı Mike Mitchell Hedges 1920’lerde çok ünlü bir kişiydi. Yakışıklı ve zeki biri olan Hedges, yıllarca iki Amerika arasında mekik dokudu, her kaliba girdi, çıktı (kovboyluk, kumarbazlık, Pancho Villa’nın yanında ihtilalci ve arkeolog), hem yüksek sosyetenin, hem de paralı askerlerin yaşantılarını yakından tanıdı.

Genç Anna Mitchell’i doğum gününde sevinçten havalara uçuran şey, bu güne kadar yeryüzünde yapılan arkeolojik kazılarda ele geçen en esrarlı ve en değerli eserlerden biriydi. ”Kader Kafatası”. Son derece ince bir işçilikle ve doğal ölçülerine sadık kalınarak çalışılmış, yekpare kristalden yontulmuş bir kafatası bu.

ESRARENGİZ BİR BULUŞ

73 yaşındaki Bayan Mitchell-Hedges, bir süre önce İngiliz Televizyonu’nda yayınlanan “Arthur C. Clarke’in Esrarengiz Dünyası” adlı programda kafatasını, yazımızın başında yer alan sözlerle anlatmıştı. Oldukça hareketli ve masal havası taşıyan bu programda kafatasının bulunuşundan kısaca söz ediliyordu. Anna ve Mike Mitchell-Hedges, 1927’de Lubantuun’da bulunan kafatası hakkında ayrıntılı bir açıklama yapmaktan daima kaçınmışlardır. Nitekim ünlü arkeolog. 1948’de “Tehlike Benim Dostumdur” adıyla yayınladığı biyografisinde, bu değerli eserden sadece aşağıdaki bir iki satırla bahsetmiştir: “Afrika’ya giderken kafatasını da beraber götürdük. “Kader Kafatası” hakkında herkes bir şeyler söylüyor. Ancak ben bu konuda fazla bir açıklama yapmak istemiyorum, çünkü bunun için oldukça geçerli nedenlerim var”. Kitabın öteki baskılarında bu cümleden sonra gelen bir, iki kısa açıklama da çıkartılmıştır. Neden? Bazıları oldukça karışık bir tarihi eser kaçakçılığının söz konusu olduğunu iddia ettiler. Başka bir yerden ele geçirilen değerli kafatasının kalıntılar arasına bırakıldığını ve tam zamanında “bulunduğunu” söylediler…

“Kader Kafatası’nı bu kadar ilginç kılan nedir? Bunun nedeni bu güne kadar hiçbir arkeolog ve araştırmacının, onun hangi çağa ve uygarlığa ait olduğunu tam olarak açıklayamamış olmasıdır. Arkeolog Mitchell- Hedges günlüğünde yaptığı kısa açıklamalarda kafatasının 3600 yıl öncesine ait olduğundan ve Maya rahipleri tarafından bazı büyü törenlerinde kullanıldığından söz ediyor. Ama Maya Uygarlığı’nın ortaya çıkışının M.S. 290 yıllarına rastlaması (bazı arkeologlara göre çok daha eski tarihlere dayanır) bu açıklamayı geçersiz kılıyor. British Museum uzmanları ise kafatasının Aztek Uygarlığı’na ait olduğunu ve kökeninin (kesin olmamakla beraber) M.S. 1300-1400 yıllarına rastladığını savunuyorlar. Ama Aztekler’e ait bir eser yüzlerce kilometre güneydeki bir Maya kentinde ne arıyordu? Ayrıca işlenmesi son derece güç olan ham kristal ne gibi aletlerle yontularak kafatası şekli verilmişti? Kafatasının üzerinde, bir taşçı kalemine ait, belli belirsiz tek bir iz vardı. Ancak, böyle basit teknikle çalışan bir ustanın bu eseri meydana getirebilmesi için hiç durmadan 150 yıl çalışmış olması gerekmektedir…

ÜÇ ESRARENGİZ KAFATASI

Bu maceramızdaki hikâyeye konu olan kafatası Mitchell-Hedges’in bulduğu değildir. Burada sözü edilen kafatası bugün Londra’da, “Museum of Mankind” da teşhir edilmektedir. Bu karışık hikâyeyi biraz daha karışık bir hale getiren bu kafatası, Mitchell-Hedges’inkinden tek bir farkla ayrılmaktadır. Müzede sergilenen kafatasının çene kemiği sabittir. Hedges’in bulduğu kafatasının çene kemiği ise insan başında olduğu gibi oynaktır. Araştırmacılar her iki kafatasının da aynı kişi veya kişiler tarafından yapıldığı konusunda birleşiyorlar. Bayan Hedges bu denli inatçı olmasaydı “Kader Kafatası” bu hikâyeye ışık tutabilirdi, ama ne yazık ki bu buluntunun kökeni hakkında hemen hiçbir bilgimiz yok. Müzedeki kafatasına gelince, onunla da ilgili pek bir şey bilinmiyor. Museum of Mankind kafatasını 1898 yılında, New Yorklu Ünlü kuyumcu “Tiffany’s”den 120 sterlin karşılığında satın almış. Tiffany’s yöneticileride kökeni hakkında yeterli bilgiye sahip degillermiş (veya açıklamak istemediler). Onların eline de kimliği bilinmeyen Meksikalı bir paralı askerin ganimet koleksiyonundan, bilinmeyen bir tarihte geçmiş.

Paris’teki “Musée de L’Homme “da da aynı biçimde çalışılmış, yalnız boyutları biraz daha küçük olan üçüncü bir kafatası bulunmaktadır. Onun geçmişi de bir esrar perdesi ile örtülüdür. Müzenin uzmanları bunun bir hükümdar asasının başı olduğunu, M.S. 13. veya 14. yüzyıllarda Aztekler tarafından yılanlardan korunmak ve geleceği görmek için kullanıldığını söylüyorlar.

LANETLİ EŞYALAR

Denildiğine göre Museum Mankind’ in temizlikçileri “Doom” adını verdikleri kafatasının onlar çalışırken bir örtüyle örtülmesini istemişler. Doom, Ingilizce “kötü kader” anlamına gelen bir sözcüktür. Tabii ki karanlıkta parıldayan bir kafatası pek de eğlenceli bir manzara sayılmaz… Özellikle geceleri tek başına temizlik yapan birini ürküt- mesi doğaldır… Ancak kafataslarının kötü şöhretinin nedeni bu kadar basit değildir. Bu konuda çeşitli dedikodular vardır… Bazıları, onlara baktıkça içlerinde korkunç hayaller gördüklerini; bazıları çığlıklarını duyduklarını; kimi de kafatasının göz çukurlarına bakınca hipnotik bir gücün etkisinde kalarak çıldıracak hale geldiğini iddia etmiştir.

Londra’daki “Museum of Mankind” da teşhir edilen kristalden yapılmış “Kader Kafatası”.

Mitchell-Hedges, kafatasını bulduklarında, yerli işçilerin yerlere kapanarak ona taptıklarından söz ediyor. Yerlilere göre bu onların tanrısıymış; dilerse en kötü hastalıkları iyileştirir veya akılalmaz, korkunç ölümlere neden olabilirmiş…

Gerçek mi yoksa efsane mi? Söylentilerin nedeni sadece kafataslarının ürkütücü görüntüleri veya kökenlerinin bilinmeyişi mi? Yoksa kafatasları gerçekten lanetli eşyalar kategorisine mi giriyorlar? Bu maceramızda bu sorulara bir açıklama getirmeye çalıştık.

MARTİN’İN ÇOK MERAKLISINA

Azteklerin kristal kafatasları: Tarihi bir yalan mı? Muhtemelen Orta Amerika’dan çıkan en ikonik arkeolojik eserlerden bazıları olan ünlü Aztek kristal kafatasları, uzaylı heykeltıraşlar, psişik teknolojiler ve sihirli taşlarla ilgili sayısız teoriye ilham verdi. Ancak gerçekte, Kolomb öncesi döneme ait olduğu varsayılan bu kalıntılar, on dokuzuncu yüzyılda yaşamış bir Fransız dolandırıcı tarafından hazırlanan ucuz taklitler olabilir. (Chip com) (Link)