LİTTLE BİGHORN/
CUSTER’A KOMPLO

Maceraperest Aylık. 90-91-92. kitap
Bonelli Editore. 490-491-492. kitap

Yazan. Claudio Nizzi
Çizen. Giovanni Ticci
Kapak. Claudio Villa
Öykü Toplam 330 sayfa
Yayın yılı. Ağustos-Eylül-Ekim 2001

Maceraperest Aylık. 90. Mart 2009
Maceraperest Aylık. 91. Nisan 2009
Maceraperest Aylık. 92. Mayıs 2009

Öykü: General Davis, Tex ve Carson’dan gazeteci Thomas Farrell ile tanışmalarını ister. Gazeteci, kendini beğenmiş General Custer’in biyografisini yazmaktadır. Böylece daha gerçekçi portre ortaya çıkabilir. Ve böylece Tex, kendisinin ve Carson’ın Kızılderililer için kutsal olan Kara Tepeler’e yaptıkları keşif gezisinde, bölgede yeni savaş rüzgarlarının esmek üzere olduğunu nasıl keşfettiklerini anlatmaya başlar gazeteciye. Tex ve Carson; Custer’a karşı kurulan bir komplo’yu fark eder. Kara Tepeler’de bol miktarda bulunan altın, Kutsal tepeleri ele geçirmek isteyenlerin açgözlülüğünü arttırıyor. General Custer’ın kalbini yiyip bitiren çılgın hırs sayesinde olaylar doruğa ulaşır. Siouxlar ile oyunu kesin olarak bitirmeye kararlı olan kibirli Custer, hiçbir fikri dinlemez ve Tex ve Carson bile onun Yedinci Süvari Birliğini ölümcül bir tuzağa sürüklediğini anlamasını sağlayamaz…

Özellik: Şu kısacık Amerikan tarihinde, kendilerince önemli olaylar tabii ki var. Gerçi bunların çoğu Kızılderilileri nasıl katlettikleri ve Vahşi Batı’da nasıl birbirlerini öldürdükleri üzerine. Custer’in kendi hataları sonucu; bir sürü insanı ve kendini öldürttüğü ‘Little Bighorn’ savaşı da bunlardan bir tanesi. Tarih; objektif, belgelere dayalı ya da somut bir bilimmiş gibi dursa da, yorumlar durduğunuz yere göre değişiyor. ABD’de ki milliyetçi ya da ulusalcılara göre, bu savaş kalleş Kızılderililerin katledilmesi için yeterli bir sebep. Ama, daha liberal Amerikalılar için ise, gencecik çocukların katledilmesine sebep olan kifayetsiz Custer’in, zengin spekülatörlerin, Kızılderili altınına el koymak için şişirdiği bir kariyerist. Yani aynı savaşı, farklı ve alternatif öyküler ile anlatmak, yorumlamak mümkün. Nizzi’nin bu öyküsü de, Nizzi’nin yorumu tabii ki. Ve Little Bighorn savaşı tartışmasız şekilde ABD tarihinin önemli olaylarından biri.

Bu öyküde; Tex ve Carson‘un dışında üç önemli figür/karakter var. En önemli figür General Custer. Tutkuları ya da karakteri ile bu savaşı bir hezimete dönüştüren adam. Sioux Reis’i Oturan Boğa; bu savaşı önlemek için elinden geleni yapan, bilge kızılderili. Ve gençliğin, cesaretin, kahramanlığın simgesi, savaşçı Vahşi At. Bu incelemede; savaşın nasıl şekillendiğinden çok bu üç kişiyi irdelemeyi tercih ettik. Çünkü Nizzi, tarihsel kaynaklara genel olarak sadık kalmış. Hem okumamış olanların, hem de yeniden okuyacakların keyfini kaçırmayalım.

George Armstrong Custer (Autie)

George Armstrong Custer, 1839’da Ohio’da doğdu. 1855’te Normal bir okuldan mezun oldu ve öğretmen oldu. Çok geçmeden bu meslekten sıkıldı ve kısa süre sonra West Point Askeri Akademisi’ne katılmak için başvuruda bulundu. Custer akademiye 1857 sonbaharında girdi ve 34 kişilik bir sınıftan Haziran 1861’de sonuncu olarak mezun oldu. İç Savaş patlak verdiğinde Custer, Süvari olmayı seçti. Custer, Elizabeth ‘Libbie’ Bacon ile 1864’te evlendi. Savaşın geri kalanında sorumluluk ve rütbe bakımından istikrarlı bir şekilde yükseldi. İç Savaşın sonunda, 1865’te Custer, Tümgeneral rütbesiyle bir Süvari Tümenine komuta ediyordu.

Custer, birliklerine önde komuta eden bir lider olarak kendini gösterdi. Genellikle düşmanla çatışmaya giren ilk oydu. Birçok kez canını zor kurtardı, bindiği 11 at vuruldu ve muharebe sırasında bir Konfederasyon topçu mermisinden yara aldı. Sonuç olarak, efsanevi ‘Custer Şansı’ ile ünlendi. İç Savaş 1865’te sona erdikten sonra, 1867 ile 1875 yılları arasında farklı Kızılderili savaşlarına katıldı. Felaketle sonuçlanan son savaşı, önceki başarılarını gölgede bıraktı. Custer ve beraberindeki tüm adamlar, 1876’da Little Bighorn Muharebesi‘nde, Amerikan tarihinde ‘Custer’ın Son Direnişi’ olarak bilinen bir savaşta, Kızılderili kabilelerinden oluşan bir koalisyona karşı savaşırken öldürüldü.

Custer ile ilgili bilgiler
Custer’ın ilk konuşmaya başladığında ikinci adını yanlış telaffuz etmesi ailesi tarafından takma adı olarak benimsendi. Bu lakap, hayatı boyunca onunla kaldı ve karısı Libbie tarafından bir sevgi ifadesi olarak kullanıldı. ‘Autie’.

Custer, Akademi’deki arkadaşları arasında askeri çalışmalarından çok, şakacı ve ‘sınıfın gözü pek adamı’ olarak biliniyordu. Custer’ın kabarık kötü sicili, ona çoğu cumartesi fazladan nöbet görevi kazandırdı. Ancak 1861’de West Point’ten mezun olduğunda, ‘keçi’ olarak en düşük rütbeli öğrenci olarak mezun oldu.

Libbie zengin ve tanınmış bir aileden geliyordu. Birbirlerine bağlıydılar, ancak Custer’ın kumar bağımlılığı ve cinsel maceraları ilişkilerini zorladı. Çoğu asker eşinin aksine Libbie, Custer’ın görev yerlerine eşlik etti ve ikisi ayrıldıklarında sürekli birbirlerine mektup yazdılar. Çiftin çocuğu yoktu. Bunun yerine, ortak çabalarını Custer’ın şöhretini büyütmeye adadılar. Evlerinde düzenli olarak partiler düzenlediler ve gazetecileri beslediler.

West Point’ten mezun olmadan önce Custer, muhafız subayıyken iki öğrenci arasındaki bir kavgayı durdurmadığı için görev ihmali nedeniyle mahkemeye çıkarıldı ve hafif bir ceza aldı. Çok daha ciddi olan cezayı ise, 1867’deki mahkemede aldı. Düzen ve askeri disipline zarar verecek şekilde davranma ve Kansas sınırındaki alayı karısı Libbie’yi görmek için terk etmek yüzünden aldı. Fort Riley’e döndükten sonra komutanından izinsiz ayrılma da dahil olmak üzere sekiz suçtan hüküm giydi.

Custer sınıfta zorlansa da savaş meydanında başarılıydı. Mezuniyetinin ardından Potomac Ordusu süvarilerine katıldıktan sonra, cesur süvari hücumları, cesur liderlik tarzı ve taktiksel zekasıyla dikkat çekti. Haziran 1863’te Custer, 23 yaşındayken tuğgeneral rütbesine terfi etti. Ve ‘Çocuk General’ olarak anılmaya başladı. İç Savaş’ın sonunda Custer, tümgeneral rütbesine yükselmişti.

Gösterişli Custer görünüşüne çok dikkat ediyordu. Altın dantelli siyah kadife bir üniforma, çizmelerinde mahmuzlar, boynunda kırmızı bir atkı ve büyük, geniş kenarlı bir şapka giyiyordu. Custer, tarçın yağı kullandığı, omuzlarına dökülen altın rengi bukleleriyle özellikle gurur duyuyordu.

İç Savaş sırasında; ‘Çocuk General’in, cesurluğuna rağmen ciddi yaralanmalar yaşamaması ve 11 atın vurulması gibi, bir şans çizgisi varmış gibi görünüyordu ki, buna ‘Custer’ın şansı’ deniyordu. 1867’deki askeri mahkemesinden sonra askeri kariyerinin yeniden canlanması, Custer’ın ilahi bir hayat yaşadığı algısını daha da güçlendirdi, ancak Custer’ın şansı Little Bighorn’da tükendi.

George Custer’ın seçkin İç Savaş sicili, Little Bighorn Muharebesi’ndeki rolü ve kaderi önemlidir. Tartışmalar hala onun yaptığı komuta hataları etrafında dönmektedir. Savaş ayrıca başka bir olası kader cilvesini de ortaya çıkartmıştır. İç Savaş kahramanı ve ünlü Kızılderili Savaşı komutanı George Custer, Demokrat Parti tarafından, görevdeki Rutherford B. Hayes’in yerine aday olmak üzere düşünülen bir isimdi. Custer’in ölümü; Cumhuriyetçi adayların şansını arttırmıştır. Sonradan; General Ulysses S. Grant’ın, riske girerek 7. Alayın başına Custer’ı getirttiği ve ondan kurtulduğu da iddia edilmiştir.

Sitting Bull (Oturan Boğa)

Oturan Boğa, 1831 yılında doğduğu tahmin edilen dünyanın en çok bilinen Sioux şefi. Günümüzde Dakota eyaleti olan, Büyük Ovalar’da yaşayan Lakota grubu Hunkpapa kabilesinde doğdu. Oturan Boğa 14 yaşındayken, babası ve amcası Dört Boynuz’un da aralarında bulunduğu bir grup Lakota savaşçısıyla, Crow savaşçılarının kampından atları çalmak için düzenlenen bir baskına katıldı. 1864’te, Dakota Savaşı sırasında askerlere karşı köyü koruyan komitede idi. Ve aynı yıl, bir saldırıya öncülük ettiğinde, Oturan Boğa bir asker tarafından sol kalçasından vuruldu. Kurşun sırtının alt kısmından çıktı ve yara ciddi değildi. 1868’e kadar Oglala Lakota lideri olan Red Cloud (Kızıl Bulut) ile, Fort Berthold, Fort Stevenson ve Fort Buford kalelerine karşı çok sayıda savaşa liderlik etti. Oturan Boğa’nın Hunkpapa çetesi, 1860’ların sonlarında göç eden gruplara ve kalelere saldırmaya devam etti. 1871 ile 1874 yılları arasında döşenmek istenen demiryolu şirketini saldırılarıyla iflasa sürükledi.

1874’te George Armstrong Custer, Black Hills’te (Kara Tepeler) altın aramak ve askeri bir kale için uygun bir yer belirlemek üzere bir keşif gezisine öncülük etti. Bu, Black Hills‘de Altına Hücum‘u tetikledi. Lakota ve ​​Amerikalılar arasında gerginlik arttı. ABD hükümeti, Black Hills’in madenciliğe ve yerleşime açılması için vatandaşlar tarafından giderek daha fazla baskı altına alınıyordu. Washington hükümeti, tepelerin satın alınması veya kiralanması için müzakere girişiminde başarısız oldu. 1875’te, Başkan Ulysses S. Grant, Büyük Sioux Rezervasyonu dışındaki tüm Sioux gruplarının rezervasyona taşınmasını emretti, çünkü hepsinin uymayacağını biliyordu. 1876 itibarıyla İçişleri Bakanlığı, rezervasyonda yaşamayan grupları isyancı olarak ilan etti. Bu, ordunun Oturan Boğa ve diğer Lakota gruplarını ‘düşman’ olarak ilan etmesine hak sağladı.

1876’nın ilk yarısı boyunca, Oturan Boğa‘nın kampı, yerliler güvenlik için ona katıldıkça sürekli olarak genişledi. Liderliği; savaşçıları ve aileleri cezbetmiş, 10.000’den fazla nüfusa sahip olduğu tahmin edilen geniş bir köy oluşmuştu. Custer, 25 Haziran 1876’da bu büyük kampla gördü. Oturan Boğa, savaşta doğrudan askeri bir rol üstlenmedi; bunun yerine, manevi bir lider olarak hareket etti. Saldırıdan bir hafta önce, oruç tuttuğu ve kollarından 100’den fazla et parçasını kurban ettiği Güneş Dansı’nı gerçekleştirmişti.

Little Bighorn savaşından sonra; Mayıs 1877’de grubunu, sınırı geçirerek Kanada’nın Kuzey-Batı Toprakları’na götürdü. Af ve geri dönme şansını reddederek dört yıl boyunca Wood Mountain yakınlarında sürgünde kaldı. Kanada topraklarına girerken Oturan Boğa, bölgenin Atlı Polisi tarafından karşılandı ve Lakotaların artık İngiliz topraklarında olduğunu ve İngiliz yasalarına uymaları gerektiği açıklandı. Kanada’nın, yasaları eşit şekilde uyguladığını ve bölgedeki herkesin adalet hakkına sahip olduğunu söylediler. Oturan Boğa; 1881’de Amerika Birleşik Devletleri’ne geri döndü ve teslim oldu. Oturan Boğa ve çetesi savaş esiri olarak tutuldu. 1885’te Oturan Boğanın, Buffalo Bill’in Vahşi Batı sirki‘ne katılması için rezervasyondan ayrılmasına izin verildi. Bir süre sirkte çalıştı sonra rezervasyona geri döndü.

Standing Rock Ajansı’nda (Zorunlu ikamet rezervasyonu), Kızılderili ajanı James McLaughlin ile arası bozuktu. McLaughlin, onun ruhani gücünden çekiniyordu ve bir isyana sebep olacağından korkuyordu. Oturan Boğa; Hayalet Dansçılarının kampında toplanmasına izin verdi. Dansa katılmıyor gibi görünse de, kışkırtıcı olarak görülüyordu. 15 Aralık 1890 sabahı, 43 kızılderili polis memuru Oturan Boğa’nın evini çevrelediler ve içeri girdiler. Oturan Boğa’ya tutuklandığını söyleyip onu dışarı çıkardılar. Oturan Boğa ve karısı, kamp uyanıp adamlar evin önünde toplanırken zaman kazanmak için gürültülü bir şekilde oyalandılar. Bull Head isimli polis, Oturan Boğa’ya ata binmesini emrederken, Oturan Boğa uymayı reddettiğinde, polis ona karşı güç kullandı. Köydeki Sioux’lar öfkelendi. Bir Lakota olan Catch-the-Bear, Bull Head’i vurdu. Buna karşılık Bull Head tabancasıyla Oturan Boğa’yı göğsünden vurdu. Başka bir polis memuru olan Red Tomahawk, Oturan Boğa’nın kafasına ateş etti ve Oturan Boğa yere düştü. Oturan Boğa öğleden sonra 12 ile 1 arasında öldü.

Buffalo Bill Cody ile

Oturan Boğa ile ilgili bilgiler
Ailesi tarafından ‘Zıplayan Porsuk’ adı verildi. Oturan Boğa’nın çocukluğu mutlu geçti. Babasının alacalı renklerde birçok midillisi vardı. Şaka yollu olarak, midillilerin kaburgaları gibi bacaklarının eğri olduğu söylenirdi. Ayrıca, yavaş, sessiz ve dikkatli tavırları sebebiyle lakabı ‘Yavaş’ anlamına gelen ‘Hunkeshnee’ oldu. Çocuk oyunlarında yaşlı adam rolünü üstlenirdi. Ancak bu onun cesur olmadığı anlamına gelmiyordu.

Bir bizon avından sonra, büyük bir buzağı, midillisi onu fırlatmış kaçmış olan Oturan Boğa’ya saldırdı. Ancak, uyanık genç olan Hunkeshnee, buzağının her iki kulağını da tuttu ve hayvanı oturma pozisyonunda tutarak mücadele etti. Çocuklar bağırmaya başladı: “Bufalo buzağısını alt etti! Onu oturttu!” Ve bu olaydan sonra ismi ‘Oturan Boğa’ kaldı. Lakota dilindeki Thathaŋka İyotake adı, kabaca ‘Oturan, Bizon Boğası’ anlamına gelir.

Çoğunlukla bir savaşçı ve siyasi lider olarak hatırlansa da Oturan Boğa aynı zamanda ruhsal içgörü ve kehanet yeteneğine sahip olduğuna inanılan bir tür kutsal adam olan bir Lakota ‘Wichasa Wakan’dı. Haziran 1876’nın başlarında bir Güneş Dansı töreni sırasında her koluna 50 kurban kesiği yaptı ve transa geçmeden önce saatlerce dans etti. Uyandığında askerlerin gökyüzünden düşen çekirgeler gibi kampına düştüğüne tanık olduğunu iddia etti. Bu vizyonu Sioux’ların yakında büyük bir zafer kazanacağı anlamında yorumlandı.

Little Bighorn’daki bozgunun ardından birçok kişi, Kızılderili zaferinin arkasındaki beyin olarak Oturan Boğa’yı gösterdi. Hatta bazıları, 45 yaşındaki adamın bir zamanlar West Point’teki askeri akademiye gittiğini iddia etti. Ancak Oturan Boğa saldırı sırasında kamptaki kadınları ve çocukları korumada aktif olsa da, savaşı çoğunlukla düzensiz gruplar halinde savaşan genç adamlara bıraktı.

Minnesota’da bir mola sırasında, ünlü keskin nişancı Annie Oakley’nin bir gösterisini izledi. Oturan Boğa onun nişancılığından çok etkilendi ve ikisi, hemen arkadaş oldular. Yaşlı savaşçı Oakley’e ‘Küçük Kesin Nişancı’ lakabını taktı ve onu gayri resmi olarak kızı olarak, evlat edinmekte ısrar etti. Anlaşmayı tamamlamak için, Little Bighorn Muharebesi sırasında giydiği bir çift mokasen hediye ettiği iddia edilir.

Oturan Boğa ve Buffalo Bill Cody, 1876’daki Büyük Sioux Savaşı’na karşı taraflarda katılmış olmaları nedeniyle ünlüydü. Oturan Boğa, Vahşi Batı Sirki ile haftada 50 dolar (2023’te 1.696 dolara eşdeğer) ve 125 dolar (2023’te 4.239 dolara eşdeğer) extra ödeme ve satılan fotoğraflardan pay almak üzere dört aylık bir sözleşme imzaladı. Görevi, tek başına arenaya girmek ve George Armstrong Custer’ın katili olarak alay konusu olmaktan ibaretti. ABD’de genellikle yuhalanırken, gösterinin yazın turneye çıktığı Kanada’da tezahüratlarla karşılandı. Gösteri kıyafetleri; Oturan Boğa’nın başı yere kadar uzanan kartal tüyü bir başlıkla süslenmiştir ve püsküllü deri bir gömlek ve bol, koyu renk pantolon giymekteydi. Örgüleri su samuru kürkü saç örtüleriyle örtülmüştü. Kıyafeti ayrıca boncuklu çanta ve göğsünden geçen işlemeli bir kuşak ile tamamlanıyordu. Cody çiçeklerle işlenmiş saten bir gömlek, binicilik pantolonu, diz üstü çizmeler ve bir Stetson şapka giymekteydi. Geniş deri kemerinde bir bıçak vardı. Gösteriler sırasında, ikisi çok iyi dost oldular.

1889’dan başlayarak, birçok rezervasyon kabilesi, beyaz adamın dünyasını bir toprak tabakasının altına gömecek ve Kızılderililerin eski yollarına dönmelerine izin verecek bir mesihten bahseden bir manevi hareket olan ‘Hayalet Dansı’nı benimsedi. Oturan Boğa, Lakota’nın geleneksel kültürünü korumada ısrarlıydı. Hala iki karısıyla yaşıyordu ve inatla Hristiyanlığa geçmeye direniyordu. Ve yetkililerin, Hayalet Dansı hareketini bir direnişi kışkırtmak veya rezervasyondan bir kaçışa öncülük etmek için kullanabileceğine inanmaları uzun sürmedi.

Oturan Boğa’nın eski dostu Buffalo Bill Cody, olası bir çatışmayı önlemek için uğraşmaya başladı. Cody, Vahşi Batı Şovunun Avrupa turnesinden yeni dönmüştü. Üç arkadaşıyla Dakota’ya vardılar. Ancak Cody, Fort Yates’e ulaştığında daha fazla devam edemeyecek kadar sarhoştu. Arkadaşları; McLaughlin’in adamlarının Cody’yi engellemek için ona içki verdiğini öğrendiler. Üç arkadaşına ek olarak, artık beş gazete muhabiri de ona eşlik ediyordu. Sonunda, hiç kimse kaçınılmaz olanı engelleyemedi. Buffalo Bill’in en büyük oyuncusuna ve arkadaşına ulaşması başarıyla engellendi.

Buffalo Bill’in gösteriden ayrılırken Oturan Boğa’ya hediye ettiği atın, atış başladığında kulübesinin dışında olduğu söylenir. Sesi tanımıştı, gösteride ve belki de diğer savaşlarda birçok kez duymuştu. Aslında, at silah sesleri duyulduğunda dans edecek şekilde eğitilmişti. Efsaneye göre, Oturan Boğa suikaste uğradığında at bir kez daha dans etmeye başlamıştı.

Oturan Boğa’nın hayatı boyunca hiç kadın ve çocuk öldürmediği, öldürtmediği unutulmamalıdır. Sadece askerler ile savaşmış bir Yerli Amerikalıdır.

Crazy Horse (Çılgın At)

Kaynaklar Crazy Horse‘un kesin doğum yılı konusunda farklılık gösterse de çoğu insan 1842 yılında doğduğu konusunda hemfikir. Crazy Horse, Sioux’ların Lakota kabilesinin iki ayrı kolundan gelen ebeveynlerin çocuğu olarak doğdu. Babası bir Oglala, annesi ise bir Miniconjou’ydu. Bir rivayete göre, babası ona Waglula (Kıvırcık) ismini vermiş. On altı yaşındayken bir savaşa katıldı. Hücumun en önündeydi. Birleşik Devletler ile Sioux’lar arasındaki mücadelenin ortasında reşit oldu. O zamandan önce bile, Crazy Horse Kızılderili savaşında halkına değerini kanıtlamıştı.

Genç Çılgın At, tüm Sioux şeflerinin, istilaya karşı gelecekteki politikalarını belirlemek için bir konseyde bir araya geldiğinde yirmi bir yaşındaydı. Crazy Horse tartışmaya katılmadı, ancak o ve tüm genç savaşçılar konseyin kararına katılıyordu. Çok genç olmasına rağmen, genç savaşçılar arasında zaten bir liderdi. Fort Phil Kearny’ye yapılan saldırı yeni politikanın ilk meyveleriydi ve burada Crazy Horse, askerleri kaleden çıkarmak için tasarlanmış bir saldırıya liderlik etmek üzere seçildi. Hem de altı yüz kişilik bir ordu onları beklerken. Başarısı, adamlarını ustaca idare etmesiyle daha da arttı. Ancak, sonraki on yıllık savunma savaşı boyunca, çadırı genç savaşçıların buluşma noktası olmasına rağmen, hiç konuşma yaptığı görülmedi. Konseyin kararlarını uygulamaya koyması için ona güveniliyordu ve yaşlı şefler tarafından sık sık danışılıyordu.

Crazy Horse olduğu tahmin edilen fotoğraf

Kızılderililer, Haziran ayının başlarında bir araya geldiler ve üç ila dört mil uzunluğunda bir dizi kamp kurdular. Her grubun kampı ayrıydı. Büyük savaş yaklaşıyordu. Kızılderililer Tongue ile Little Bighorn arasındaki sınırı geçtiler. Burada, tüm önlemlerine rağmen, öğlen oyunları ve şenliklerin ortasında, birçoğu günlük av için dışarıdayken, General Custer tarafından hazırlıksız yakalandılar. Çılgın At, en sevdiği savaş atını hemen eyerlemiş ve genç adamlarıyla kampın güney ucuna doğru yola çıkıyordu ki, karşı yönden yeni bir alarm geldi ve yukarı baktığında, Custer’ın kuvvetlerinin nehrin tam karşısındaki uçurumun tepesinde olduğunu gördü. Şimşek hızıyla durumu kavradı. Düşman kampa aynı anda iki uçtan saldırmayı planlamıştı. Çılgın At, Custer’ın o noktada nehri geçemeyeceğini bildiğinden, adamlarını hemen kuzeye, önünü kesmek için sığlığa götürdü. Bu cesur hücumda, Crazy Horse en ünlü zaferini korkunç görünen bir tehlikeden çekip çıkardı, çünkü Sioux’lar Custer’ın arkasında kaç kişi olduğunu bilemezdi. Custer kendi tuzağına düşmüştü. Üç taraftan kuşattılar ve tek bir beyaz adam bile sağ kalmayana kadar savaştılar.

Savaştan sonra; Oturan Boğa Kanada’ya doğru takip edilirken, Çılgın At ve Şayenler o yılın geri kalanında nispeten rahatsız edilmeden dolaştılar. Bir süre direndi, ancak tek geçim kaynakları olan bizonların hızla ortadan kaybolması, muhtemelen diğer tüm etkilerden daha fazla onun üzerinde etkili oldu. Temmuz 1877’de, hükümetin onun şikayetlerini dinleyip düzelteceği konusundaki güvencesiyle, çoğu Oglala ve Miniconjou olan birkaç bin Kızılderiliyle birlikte Nebraska, Fort Robinson’a gelmeye ikna edildi. Askeri kampa ulaştığında bir tuzağa düşmekte olduğunu hissetmişti. Kadınların ve erkeklerin de günlük kullanımları için taşıdığı bıçak dışında silahsızdı. İki kişi koluna girerek onu tuttu. O mücadele ederken, bir asker süngüsünü ona sapladı. 5 Eylül 1877 gecesi öldü.

Çilgın At, sadece bir mızrak ile bizon avlıyor. Tex 91. sayı

Çılgın At ile ilgili bilgiler
Crazy Horse, kabilesindeki diğerlerine göre daha açık ten rengine, saça sahipti ve muazzam bukleleri vardı. Erkek çocuklarına geleneksel olarak, kendilerine bir isim kazandıran bir deneyim yaşayana kadar kalıcı bir isim verilmezdi: Bu yüzden Crazy Horse çocukken ‘Kıvırcık’ olarak adlandırılırdı.

Crazy Horse’un çocukluğu batı Sioux’larının beyaz bir adamı nadiren gördüğü günlerde geçti. Kabile geleneklerine göre yetiştirildi. Crazy Horse’un mesafeli, utangaç, mütevazı ve yalnız karakterli bir kişiliğe sahip olduğu biliniyordu. Fakirlere, yaşlılara ve çocuklara karşı cömertti. Crazy Horse, gelenekçi biri değildi, Siouxların uyguladığı birçok geleneği ve ritüeli önemsemedi.

Köye şiddetli bir kışta kar yağdığında muhtemelen dört veya beş yaşındaydı. Yiyecekleri çok azdı, ancak babası yorulmak bilmeyen bir avcıydı. Başlıca besin kaynağı olan bizonlar bulunamıyordu. Ancak her gün fırtınada ve soğukta dışarıdaydı ve sonunda iki antilop getirdi. Küçük çocuk midillisine bindi ve kampta dolaşarak yaşlılara annesinin çadırına et almaya gelmelerini söyledi. Yaşlı erkekler ve kadınlar çadır evin önünde sıraya girdiler, et almaya hazırdılar. Sonuç olarak anne neredeyse hepsini dağıtmak zorunda kaldı ve sadece iki öğün için yeterli eti sakladı.

O, alışılmadık derecede yakışıklı bir adamdı. Etkileyici bir yapısı vardı. Fiziksel olarak mükemmeldi. Dahası, gerçek bir Kızılderili zarafeti örneğiydi. Bir önder olarak mütevazı ve nazikti; fark, onun doğuştan bir savaşçı olmasıydı. Ancak, o nazik bir savaşçıydı, gerçekten cesurdu.

Black Buffalo Woman (Kara Bufalo Kadın), Çılgın At’ın ilk aşkıydı. 1857’de tanıştılar, ancak Çılgın At bir baskında iken No Water (Su Yok) adında bir adamla evlendi. Crazy Horse ona ilgi göstermeye devam etti ve 1868’de No Water avda iken onunla kaçtı. No Water, Çılgın At’ın burnuna ateş etti ve çenesini kırdı.

Crazy Horse, Lakotalar arasında ününü yalnızca savaştaki becerisi ve cesaretiyle değil, aynı zamanda kendi yaşam biçimini koruma konusundaki amansız kararlılığıyla da kazandı. Örneğin, kendisinin herhangi bir fotoğrafının çekilmesine izin vermedi. Beyazlara karşı köklü nefreti nedeniyle Crazy Horse, beyaz adamın kamerasına poz vermeyi reddetti. Bazı tarihçiler, sadece 1 bilinen fotoğrafın ona ait olduğunu düşünüyor. Çünkü bazı arkadaşlarının onu sınırdaki karakollardan birinde fotoğrafının çekilmesi için ikna ettiğine inanıyorlar

Savaşa girmeden önce, Crazy Horse sadece bir önlük ve mokasen giyerdi. Saçlarını açık bırakırdı, tek bir şahin tüyü bağlardı. Yüzünün yan tarafına doğru inen kırmızımsı kahverengi bir şimşek deseni çizerdi, vücudunda beyaz lekeleri olurdu. Crazy Horse, gördüğü bir rüya nedeniyle silahlara karşı bağışıklığı olduğuna ve kurşunlarla öldürülmeyeceğine inanıyordu. Gerçekte, bir süngü sebebiyle öldü, ancak hiç vurulmadan ABD Süvari birlikler ile savaştı.

Teslim olmaya gittiğinde İhanetin farkına varan Crazy Horse mücadele etti. Eski bir arkadaşı olan Little Big Man, orduda polis olarak çalışıyordu ve Crazy Horse’u engellemeye çalışıyordu, Crazy Horse da ona bıçak çekti. Crazy Horse’un Little Big Man’i bıçaklamasını engellemeye çalışan bir asker, Crazy Horse’a süngü saplayarak böbreklerini deldi. Crazy Horse yere yığıldı ve bir ofise götürüldü ve sadece babasının ziyaret etmesine izin verildi.

Böylece en yetenekli Amerikan yerlilerinden biri öldü. Hayatı idealdi; sicili temizdi. Süreçteki sayısız katliamdan hiçbirine karışmadı, ancak hemen hemen her açık kavgada bir liderdi. Crazy Horse ve Chief Joseph gibi karakterler sözde medeni insanlar arasında kolayca bulunmaz. Nereden baktığınıza bağlı olarak, herhangi biri kadar onurlandırılmaya layık iki saf vatansever.

Anısı, Black Hills’te bulunan tamamlanmamış anıtsal bir heykel olan Crazy Horse Anıtı’nda anılıyor. Heykeltıraş Korczak Ziolkowski (aynı zamanda Mount Rushmore’da da çalışmış) tarafından 1948’de başlatılan Crazy Horse Anıtı, tamamlandığında dünyanın en büyük heykeli olacaktı.

Gelelim üç kitaplık Tex öyküsüne

Bu öykünün tabii ki en büyük özelliği, ABD tarihindeki yerini bize aktarması. Ama bunun dışında başka özellikleri de var. Nizzi usta, bu öyküde büyük bir usta olan Gino D’Antonio‘ya ve de hatta onun unutulmaz ÇizgiRoman serisi olan ‘Storia del West’ (Batı Tarihi) serisine ‘kocaman bir saygı duruşu’ yapıyor. Ülkemizde de bazı sayıları West adı ile yayınlandı.

‘Batı Tarihi’ şimdiye kadarki en önemli ve başarılı İtalyan western çizgi roman serilerinden biri olarak kabul ediliyor. Başlangıçta Sergio Bonelli Editore tarafından Rodeo serisinin bir parçası olarak yayınlanan seri, anlatım derinliği ve Vahşi Batı’nın canlı ve heyecan verici bir resmini çizme özelliğiyle öne çıkıyor ve hala yeni baskıları yapılıyor..

Tek bir kahramana odaklanan diğer birçok western ÇizgiRomandan farklı olarak, Batı Tarihi, batı’nın fethinin arka planında MacDonalds ailesinin hikayesini anlatan bir destanıdır. Maceraları aracılığıyla bir ulusun doğuşuna, Kızılderililer ile yerleşimciler arasındaki mücadelelere, sınırdaki zorluklara tanık oluyoruz.

Dizi, macera dolu eylemleri anlatmakla sınırlı kalmıyor; aynı zamanda arkadaşlık, aşk, ihanet, adalet ve adaletsizlik gibi daha karmaşık temaları da irdeliyor. Hikayeler genellikle güçlü bir gerçekçilik ve karakterlere, hatta en marjinal olanlara karşı hassasiyetle karakterize ediyor.

Batı Tarihi‘nin yaratıcısı, İtalyan çizgi romanlarının gerçek ustası Gino D’Antonio‘dur. D’Antonio seriyi yarattı, öykülerdeki şarkı sözlerinin çoğunu yazdı ve kapakların çoğunu hazırladı. İlgi çekici hikayeler anlatma ve unutulmaz karakterler yaratma yeteneği, Batı Tarihi’ni bir ÇizgiRoman klasiği haline getirdi.

Bilinmeyene Doğru. Alfa Yayın. Mayıs 2000
Mac Donald Ailesi

Batı Tarihi serisi’nin önemi birkaç faktörde yatmaktadır

Tarihsel Gerçekçilik: Seri, sağlam tarihsel belgelere dayanıyor ve okuyuculara Vahşi Batı’daki yaşamın doğru bir resmini sunuyor.
Anlatı Derinliği: Hikayeler aksiyonun ötesine geçiyor, evrensel temaları keşfediyor ve karmaşık karakterler oluşturuyor.
Kaliteli çizimler: Farklı çizgi roman ustaları tarafından oluşturulan çizimler ilgi çekici bir atmosfer yaratılmasına ve sahnelerin daha dinamik hale getirilmesine yardımcı oluyor.
Kültürel etki: Batı Tarihi, nesiller boyu okuyucu ve yazarları etkileyerek İtalyan western ÇizgiRomanları için bir referans noktası haline geldi.
Storia del West, bir western çizgi romanından çok daha fazlasıdır. Macera ile düşünceyi, eğlence ile kültürü birleştirmeyi başarmış bir çalışma. ÇizgiRomanlara ve tarihe meraklıysanız dönüp bu seriyi okumakta fayda var.

Giorno di Gloria. Kasım 1978
Giorno di Gloria. Haziran 1989
Giorno di Gloria. Renkli baskı.Mart 2024

Nizzi usta, bu serideki unutulmaz bir öykü olan Zafer Günü (Giorno di Gloria. Storia del West. 60. sayı. Kasım 1978) öyküsünden çok etkilenmiş ve kendi öyküsünde bunu işaret etmiştir. Orijinal Batı Tarihi’ndeki öyküde serinin kahramanlarından olan Bill Adams olaylara tanık olur ve olayların gelişimini bize anlatır. Bizim üç kitaplık öykümüzde ise anlatıcı Tex‘tir

Nizzi’nin anlatıcısı Tex, gazeteciye savaşta gördüklerini anlatıyor.
D’Antonio’nun anlatıcısı Bill Adams, Başkan Grant’a savaşta gördüklerini anlatıyor.

Little Bighorn Savaşıyla ilgili Büyülü Rüzgar serisinde de bir öykü var. Ölüm Tarihi 25 Haziran (Bonelli Editore Ağustos 2005). Bu öyküde Gianfranco Manfredi de bize farklı bir alternatif son yaratmıştır. Rosebud Savaşı‘nın üzerinden yalnızca birkaç gün geçmiştir. Magico Vento (Büyülü Rüzgar), Oturan Boğa‘yı, onunla ilgilenmek için, savaştan uzak güvenli bir bölgeye götürdü. Little Bighorn’dan yeni bir savaşın ayak sesleri gelmekte. Yedinci Süvari Birliği, acemi askerlerden oluşan birlikler ile güçlendirildi. Custer, savaşın heyecanı ile ölümün acı alametleri arasında kalmıştır. Magico Vento ise Custer’ın yenilgiyle karşı karşıya kalacağını biliyor. Birçok emare var. Yine, fazla spoiler vermeyelim, okumamış olanların keyfini kaçırmayalım

Lal Kitap. Aralık 2010

Büyülü Rüzgar, Yerli kültürlerine ilişkin duyarlılığı ve derin bilgisiyle, olup bitenlere dair alternatif ve daha samimi bir bakış sunuyor. ÇizgiRoman sadece savaşa odaklanmıyor, aynı zamanda Kızılderililer ile beyazlar arasındaki çatışmanın temel nedenlerini de araştırıyor ve Yerli Amerikalıların uğradığı adaletsizlikleri ve ABD hükümetinin hırslarını da vurguluyor. Manfredi, Custer’i idealleştirmese de, zafer arzusu ile ölüm korkusu arasında bölünmüş bir adam olan Custer‘ın karmaşık ve çok yönlü bir portresini çiziyor.

Gianfranco Manfredi’nin General Custer’i

Batı Tarihi’nde; Washita‘daki savaşta tek gözünü, her şeyini, hatta onurunu bile kaybeden Cheyenne savaşçısı Wapai anlatılıyor. Utancının suçlusunu, yani General Custer‘ı bulmak için uzun bir yola çıkmıştır. Tex öyküsünde de bu durumda olan bir kızılderili vardır. Eski dost Koşan Kurt.

Cheyenne savaşçısı Wapai
Tex’in eski dostu Koşan Kurt

Zafer Günü, Batı Tarihi serisinde özellikle önemli bir kitaptır. Kitap, büyük önem taşıyan tarihi bir olayı kurgulamış, okuyucunun Uzak Batı atmosferine kapılmasına ve çatışmadaki her iki tarafın motivasyonlarını anlamasına olanak sağlamıştır. Oturan Boğa ve Çılgın At‘ın, derin ve karmaşık bir portresini sunulur. İki farklı kültür arasındaki çatışma temasını doğrudan ve ilgi çekici bir şekilde ele alıp, Yerli Amerikalıların uğradığı adaletsizliklerin altını çiziyor. Gino D’Antonio‘nun senaryosu hızlı bir tempo ve yoğun diyaloglarla bezenmiş. Ustanın çizimleri ise savaşın tüm şiddetini ve dramını başarıyla aktarıyor.

George A. Custer Little Big Horn’daki katliamdan dakikalar önce. Gino D’Antonio

Nizzi; ayrıca D’Antonio ustanın 1983 yılında Orient Express Dergisinde çizdiği 12 sayfalık kısa bir öyküye de selam vermiş. Öykünün ismi L’intervista (Röportaj) ve öykü şöyle. Bir gazeteci, Pat MacDonald‘la (yine Batı Tarihi kahramanlarından) röportaj yapar ve ondan inanılmaz bir hikaye dinler. Pat MacDonald ona; General Custer’ın, Little Bighorn Savaşı’ndan sağ kurtulduğunu, Oturan Boğa‘nın, onu bir Kızılderili gibi yaşatarak intikam aldığını söyler. Custer bir ‘büyü’ ile cezalandırılmıştır. 14 yıl Kızılderili olarak yaşamaya zorlanır. Ve Oturan Boğa’nın ölümünden, büyünün sona ermesinden sonra kendine gelir. Hayatının son günlerinde kızılderililerin yanında, onlar gibi yaşar. Artık kibirli bir insan değildir Custer. Yaşlanmış ve zafer hayallerinden arınmıştır. Ve ‘pis bir kızılderili’yi öldürdüklerine inanan 3 sarhoş asker tarafından hayatı sonlanır. Müthiş bir öykü değil mi? Kızılderili katilini büyü ile Kızılderililer gibi yaşatmak. Farklı bir yorum. Bu 112 sayfalık renkli derginin kapağını İvo Milazzo yapmış. İncelediğimiz öyküde de bir gazeteci Tex Willer ile röportaj yapar. Nizzi, Gazeteci ve röportaj simgesini kullanarak selam vermiş ustaya.

İvo Milazzo’nun kapağıyla Orient Express sayı 11

Gino D’Antonio; 1947’den vefat ettiği 2006 yılına kadar iki yüzden fazla ÇizgiRomana senarit ya da çizer olarak imza attı. Toplam; 75 Storia del West, 29 Nick Raider, 1 Tex ve 1 Julia’ya imza attı. Üretken bir sanatçı olan Gino D’Antonio’nun, vefat ettikten sonra bile yeni eserleri yayınlandı.

D’Antonio yarattığı kahramanları ile
Gino D’Antonio

Earp kardeşleri hem western filmlerinden, hem de ÇizgiRomanlardan biliriz. Tombstone kasabasındaki, O.K. Corral düellosu da Amerikan western efsanelerinden biridir. Tex’in Özel Albüm serisinden çıkan Doc! macerasında da izlemiştik öyküyü. Yakın zamanda Netflix kanalında da kısa bir film/belgesel yayınlandı konu ile ilgili olarak. Wyatt Earp and the Cowboy War. İzlemenizi tavsiye ederim. Bu Little Bighorn öyküsünde Nizzi, efsanevi Kardeşlere de kafasıyla ufak bir selam veriyor. Macerada gerçekten orada mıydılar bilemiyoruz? Ama, ustanın bize Earp’ları hatırlatması güzel olmuş.

Ticci’nin Earp kardeşleri
Earp kardeşler

Hikayenin son karesinde Tex, Bertold Brecht‘in ünlü bir sözünü aktarıyor. “İnsanlar kahramanlara ihtiyaç duyduğu müddetçe..”. Bertolt Brecht’in ünlü tiyatro oyunlarından biri olan Galileo Galilei‘de yer alan bu çarpıcı ifade, kahramanlık kavramını ve toplumların bu kavrama olan ihtiyacını sorgulayan önemli bir düşünceyi ortaya koyar. Kahraman, toplumsal koşulların ve güç ilişkilerinin bir ürünüdür. Brecht’e Göre kahramanlık, kişisel bir erdemden ziyade, belirli bir tarihsel ve toplumsal bağlamda ortaya çıkan bir olgudur. Bu ifadeyle Brecht, şu noktalara dikkat çekmek ister: Kahraman kült’ünün tehlikeleri, Toplumsal değişimin bireysel kahramanlara indirgenemezliği, Kahramanların da insan olduğu gerçeği. Özetle, Brecht’e göre, önemli olan, bireylerin kahramanlıkları değil, toplumsal bilinçlenme ve mücadeledir.

”İnsanlar kahramanlara ihtiyaç duyduğu müddetçe..’
Bertolt Brecht

Hayalet Dansı nedir? Kızılderili dilinde Nanissaanah. 1890 yılında duyulmaya başlayan Hayalet Dansı çok sayıda Amerikan Yerlisini ruhani olarak etkilemiş bir törendir. Paiute ruhani lideri Wovoka‘nın (Jack Wilson olarak da anılan) bin yıllık öğretilere göre düzenlediği bir ayindir. Dans doğru bir şekilde uygulanırsa; yaşayanlarla ölüleri yeniden bir araya getirecek, ruhları onlar için savaştıracak, beyazların genişlemesini sona erdirecek ve bölgedeki Amerikan Yerli halklarına barış, refah ve birlik getirecektir.
Hayalet Dansı‘nın temeli, geleneksel Kızılderili dansı olan daire dansıdır. Uygulama, Batı ABD’nin büyük bölümüne yayıldı. Hayalet Dansı orijinal kaynağından yayıldıkça, farklı kabileler ritüeli kendi inançlarıyla sentezlediler. Hayalet Dansı, Wovoka’nın sömürgeciliğin genişlemesinin sonunu bildiren kehanetiyle ilişkilendirilirken, temiz yaşam, dürüst bir yaşam ve Yerli Amerikalılar tarafından kültürler arası işbirliği hedefliyordu. Bugün hala Hayalet Dansı uygulanıyor. Aşağıya; merak edenler için bir You Tube Hayalet Dansı videosu bırakıyoruz.

Hayalet Dansı

Sinemada ise çok fazla film çekilmiş bu konuda. Biz kayda değer olanlardan bahsedelim. Gözümüze üç tane film ilişiyor. 1926 yapımı; Yönetmen Harry L. Fraser’ın çektiği, Edmund Cobb’un baş rolünü oynadığı, General Custer at the Little Big Horn (Little Bighorn’da General Custer). 1951 yapımı baş rollerini Lloyd Bridges, John Ireland ve Marie Windsor’un oynadığı Little Bighorn. Ve 1970 yılı yapımı Little Big Man (Küçük Dev Adam). Vahşi Batı efsanesine farklı ve komik bir gözle bakan bu filmde, 121 yaşındaki Jack Crabb‘ın (Dustin Hoffman), bir tarihçinin kendisinden anılarını anlatmasını istemesi üzerine, beyaz bir çocuk olarak kızılderililer tarafından kaçırılmasından ve büyütülmesinden başlayarak, bir silahşor oluşunu ve ünlü silahşor Wild Bill Hickok‘la karşılaşmasını, defalarca kızılderililer tarafından yakalanışını, kızılderili bir kadınla evliliğini, sonra karısının General Custer tarafından öldürülmesini ve nihayet Custer için Little Bighorn savaşında izcilik yapmasının uzun, abartılı ve komik öyküsünü geriye dönüşlerle anlatır.

General Custer at the Little Big Horn (Little Bighorn’da General Custer)
Little Bighorn
Little Big Man (Küçük Dev Adam)

Usta senarist Claudio Nizzi ile yine usta çizer Giovanni Ticci hakkında daha önceki yazılarda çok bahsettiğimiz için bu seferlik es geçiyoruz. Zaten yazı da çok uzadı. Aşağıya iki ustanın resmini bırakıp kısa keseyim.

Claudio Nizzi
Giovanni Ticci
Hayalet Dansı- Ghost Dance

Tex ile ilgili bilgiler almak için Herkesi Facebook’ta Tex Willer Meraklıları Haberleşme Ağı‘nı takip etmeye bekliyoruz.