ESRARENGİZ TOTEM ve TEX ÖYKÜSÜ BAŞLIYOR

(Bu yazı, Çizgi Düşler tarafından yayınlanan Tex klasik seri 7.cilt (Orijinal 181-182) önsöz yazısı olarak yayınlanmıştır).

Orhan BERENT

Aralık 2014

Sevgili Arkadaşlar,
Merhum zevcesinden sonra hiç bir kadına yan gözle bakmamış ve adeta Katolik rahiplerine taş çıkartırcasına yaşamış Teks gibi bir çizgi roman kahramanının, ilk serüvenlerinde sürekli karşı cinsle hemhal olması nasıl bir yaman çelişkidir öyle. Yeni kuşaktan arkadaşlarımız hemhal olmak
kelimesini bilmiyor olabilir. Şöyle açıklayalım: Hemhal olma eski lisanda birliktelik, bütünleşme, yolların aynı kavşakta kesişmesi ve beraber hareket etmek anlamına geliyor. Yani cinsellik İçeren bir eylem değil. İşin o kısmına halvet deniyor ve Teks için bunun lafı bile edilemez. Gerçekten de ilk maceralarda yoğun bir biçimde yolu hep Teks’le kesişmiş kadınlar konu edilir. lyi ya da kötü kadınların kişilikleri maceranın gidişatında önemli bir rol oynar. Fakat hakkını yemeyelim şimdi. Efsanevi ranger o zamanlar bekar olmasına karşın hiç birine yüz vermemiştir. Zaten Lilith’le olan evliliği bile ilk anda zoraki olmuş ve son sözü bir bakıma yine kadın söylemiştir. Yani uzun lafın kısası Teks, sonuçta metezori bir evlilikle faka basmıştır. İşkence direğinde ölmek mi, yoksa bir kızılderili kadınla evlenmek mi? İlginç bir ikilem değil mi? Tüm bu mecburiyetlere karşın bereket versin ki muhterem yengemiz son derece güzel ve alımlıdır. Bahtına şişman ya da çok siska bir gudubet de çıkabilirdi. Biraz da bu yüzden Willer, hayat arkadaşını sonradan çok sevmiştir. Zaten sevilmeyecek gibi de değildir. Fiziki üstünlüğünün yanı sıra misyonda eğitim görmüş ve şefkatlidir. Bu gibi özellikleri yüzünden Teks onu erkenden kaybettiğinde asla unutmamış, aziz eşinin hatırasına her zaman sadakatle riayet etmiş, başka kadınlara meyletmemiştir. Lafı fazla uzatmadan Teks’in ilk maceralarındaki kadın imgesini incelemeye başlayalım artık. Kısa süren ama onda çok iz bırakmış evliliği başka bir yazının konusu olsun. Şimdi bekarlığın sultanlık olduğu günlerine dönelim.

Teks, ilk macerası “Esrarengiz Totem”de besmeleyi çekip siftaha başlarken, öykü yazarı G. L. Bonelli de ilk kadın karakteri onun yoluna çıkarır. Şu ünlü ilk serüvenin ilk karesinden söz ediyorum. “Lanet olsun! Hala peşimdeler mi?” Bu sözleri sarf eden Teks Willer, dürbünüyle uzaktaki toz bulutuna baktığında kovalananın kendisi değil de bir kızılderili kadın olduğunu görür. O zamanlar kanun dışı olduğu için onun deyimiyle “Şerif ve çakalları” değildir söz konusu olan. Coffin denilen ve kahramanımızın da tanıdığı bir alçak, avanesiyle beraber zavallı, savunmasız bir squaw’ı takip ediyordur. Tabii kahramanımız, ki gerçek anlamda bir kahramanlık yapıyordur o an, olaya müdahil olur ve haydutları geri püskürtür.

Aman Allahım, kurtardığı kadın da mini etekli bir afettir ve adeta Lilith’in bir öncülüdür. Meselenin iç yüzü de kızı kovalayan Coffin’in Pavnilerin gizli hazinesinin peşinde olması. Hazine ise bir totemin ayaklan dibindeki gizli bir geçitte, yer altındadır. Bu gizemli mevzu yana bırakırsak eğer, filmlerde, romanlarda kadınların kötü adamların elinden kurtarılması, kurtarıcı güçlü ve yakışıklı olursa, genellikle kurtarıcıya bir takım güzel ödülleri müjdeler. Fakat bizim öykümüzde böyle bir şey söz konusu bile değildir. Teks, Tesah’a adeta bir ağabey gibi yaklaşır: “Vay, sen Gri Ayı’nın kızı Tesah misin? On yıl önce son gördüğümde çok küçüktün, büyümüş ve serpilmişsin.” Aynen böyle dostlarım, hiç abartma yok inanın. Sadece dialogları biraz kısalttım.

Tesah olup biteni anlatırken, geri dönen haydutlar Teks’e ateş edip onu nehre yuvarlar ve kızılderili kızı yakalarlar. Karelere dikkatle bakılınca Tesah’ın boyunun en az haydutlarınki kadar olduğunu fark ederiz. Biçimli bacakları ile heykel gibi bir şeydir. Coffin totemden çaldığı işareti ondan almak için üzerini arar. Bulduktan sonra takip eden karede Tesah’ın sıyrılmış yakasını ve çıplak omuzunu görürüz. Totem işaretini kimbilir neresinde saklamışsa artik Haydutlar peşlerinde olduğu şeyi ele geçirince, kadını boğazına kadar kuma gömerler. Geceleyin çakallar onun işini bitirecektir. Zaten bir terslik olur da karanlık basinca yırtıcı hayvanlar oraya uğramazsa, gündüz vakti kızgın çöl güneşi acılı bir biçimde Tesah’ı yavaş yavaş öbür tarafa gönderecektir. Tabii işin sonu böyle olmaz. Atılan kurşunun şakağını sıyırdığı Teks nehirden çıkar ve bahtsız kadını kurtarır. Elbette maceranın tümünü anlatmayacağım ama bir şeyin açığa çıkması için bunları yazıyorum. Tüm bu şövalyeliğine karşın Teks de sonuçta bir erkektir. Haydutların peşine düşüp totem işaretini onların elinden aldıktan sonra Tesah’ın gizlendiği yere geri döner. Çok sevinen Tesah komplimanlarını ve övgülerini ardı ardına bu yakışıklı şövalyesine sıraladığında Teks’in cevabı şöyle olur: “Bırak bunlan da bana hemen bir kahve ısıt Tesah!” Kahvesini içtikten sonra da uyuyacaktır söylediğine göre.

Biliyorum, mutlaka her erkek bunca yorucu çarpışmadan, kavgalarda bol miktarda testester hormonu salgılanmasından ve aşırı heyecanın adrenalini zirveye firlatmasının ardından gelen bu rahatlama saatlerinde böyle bir yola sapacaktır. Üstelik onun yolunu gözleyen kadın, kendisi ve halkı için çok önemli olan paha biçilmez bir hazinenin yerini gösteren bir madalyon parçasının geri alınmasına sevinip, güçlü ve yakışıklı kahramanına gözü kapalı her şeyi vermeye hazır olsa bile. Evet evet… Sadece uyumadan önce Tesah’ın elinden bir acı kahve. Ufak bir itirazım var yalnız. Ben olsam uyumadan önce Tesah’dan kahve yerine başka bir şey isterdim. Hemen aklınıza kötü bir şey gelmesin sakin. Kahve değil de sadece onun yerine demli bir çay. Ne demişler? Üzüm üzüme baka baka kararır. Teks böyleyse eğer, okuyucusu da ondan farklı olamaz! Tesah konusunu burada kapatıp ileriki yazılarda Teks ve kadınlar mevzusunu sürdürecekken son bir şey söyleyeyim. Tesah haddinden fazla ve bir mankeni kıskandıracak kadar uzun bacaklı. Üstelik yan yana geldiklerinde Teks’ten de daha uzun boylu gibi. Herhalde bu hazine işine bulaşmadan önce basketbol oynuyordu ve Pavnilerin kabile takımında usta bir pivottu. Maruzatım bu kadar.