Orijinal. 154-155. sayı
Lal KM 39. cilt
KUM KİTABI/ALEF

Senaryo: Enrico Lotti ve Andrea Pasini
Çizimler: Paolo Morales ve Fabio Grimaldi
Kapak: G. Alessandrini
İlk yayın tarihi. Ocak-Şubat. 1995

Lal KM 39. cilt/154.sayı.Mart 2014
Lal KM 39. cilt/155.sayı.Mart 2014
Aksoy Yayıncılık. 3.sayı.
Aksoy Yayıncılık. 4.sayı.

Öykü: Yaşlı ve dinamik bir edebiyatçı olan Milo Temesvar, fantastik edebiyatın tartışmasız ustası Jorge Luis Borges’in bir hikayesinde anlatılan, Kum Kitabı’nı bulmak için Mystere ve Java’yı, Floransa’dan Buenos Aires Ulusal Kütüphanesi’ne sürükler. Martin, Java ve Temesvar, yazar Jorge Luis Borges’in 1950’lerde orada sakladığı, inanılmaz güçlere sahip bir nesneyi arıyorlar. Ancak Kara Adamlar bu aramayı engellemek konusunda her zamankinden daha kararlılar. Buenos Aires Ulusal Kütüphanesi’nde şiddetli bir kavga yaşanıyor. Kara Adamlar, nesneyi bulup yok etmek isteyerek onlara karşı harekete geçer. Bu arada kütüphane personeli, bu eski kurumun sakladığı sırrı herkesten korumak için her şeyi gözlüyor. Borges’in sırrı ne?..
Özellik: Martin Mystere serisinin önemli bir öyküsündeyiz. Öykü adeta bir yıldızlar geçidi. Diabolik ve Martin’in çok önemli öykülerini yazmış olan müthiş ikili, Lotti ve Pasini. Efsanevi çizer Paolo Morales. Ve konunun kahramanı Borges.

Enrico Lotti, İlk Martin öyküsü olan, Büyük Yanılgı’yı (Lal KM 33. cilt/131. sayı) yazdığında MacWorld dergisinin genel yayın yönetmeni idi. Lotti’nin ikinci öyküsü ise Pasini ile hazırladığı, şimdi incelediğimiz Kum Kitabı. Buradaki bir enteresanlık ise Pasini‘nin ilk senaryosudur Kum Kitabı. Bu dostluk onları Martin ve Diabolik’in starı haline getirdi. 1959 doğumlu Lotti’nin, 37 adet Martin öyküsü, 18 Diabolik öyküsü ve 10 tane romanı yayınladı. Lotti, bir röportajda Kum Kitabı çalışmalarıyla ilgili şunları söyledi. ”Martin’i, Buenos Aires Ulusal Kütüphanesi’ne göndermek gerektiğini düşündüğümüzde çok şaşırtıcı bir şey oldu. Kütüphanenin taşınmak üzere olduğunu öğrendik, her şey karıştı. Şans eseri, editör ekibindeki bir başka meslektaşımızın Arjantin’e göç etmiş bir akrabası vardı ve biz de fotoğraflar ve diğer bilgiler için ona başvurmak zorunda kaldık!”

Enrico Lotti

Andrea Pasini 1964 doğumlu. Çizgi romanlarda ilk çıkışını 1994 Martin Mystere ile yaptı. Aylık ‘Focus Junior’ için ‘AlterFocus’ serisini yarattı. Sınır Tanımayan Doktorlar’ı desteklemek için Fuga Da Oronero (Oronero’dan Kaçış) isimli çizgi kitabını oluşturdu. 2000 yılından bu yana Diabolik‘in senaristliğini yapıyor ve 2006 yılından beri de editörlüğünü üstlendi. Pasini şimdiye kadar 17 Mystere, 126 adet de Diabolik senaryosu hazırladı.

Andrea Pasini
Fuga Da Oronero

Paolo Marales‘e gelince; gerçek bir efsaneden bahsediyoruz. 2013 yılında vefat edene kadar, 43 Martin Mystere, 38 Lanciostory, 5 Le Storie, 4 Skorpio, 11 farklı öykü ve başyapıt olmuş Mohican‘ı çizmiş. 1982 yılında ilk çıkışını yaptı. Paolo Morales, kariyerine Alman pazarı için çizgi roman çizerek başladı. 1981’den 1990’a kadar Eura Editoriale yayınevinde çalıştı ve burada Lanciostory için çizgi romanlar yarattı. Torpedo ve Nero gibi dergilerde çalıştı Morales, sonra Bonelli yayınevine katıldı ve burada Fabio Grimaldi ile işbirliği yaparak ‘Martin Mystere’ serisinin yazarı ve sanatçısı oldu. Paolo Morales sinema ve televizyonda da aktifti. 30 sinema filmi, 4 çizgi film, 2 dizi için senaristlik, editörlük, proje yönetmenliği yada storyboard sanatçılığı yaptı. Francis Ford Coppola‘nın ‘The Godfather III‘ filminde storyboard (Senaryonun grafik ve çizimlerle tanımlanması) sanatçısı olarak çalıştı. Martin Scorsese için ise Gangs of New York filmindeki karakterlerin dönem tiplemelerini çizdi. Tabiri caiz ise, komple bir sanatçı Morales.

Paolo Marales

Martin/Morales ilişkisine gelelim. Morales, Martin çizmeye başladığında, Martin Mystere dizisi 128’inci sayıdaydı. yani 10 yılı geçmişti. Morales ağırlığını koyduğunda ise dizi 15 yaşına gelmişti. Artık karakterler ve konular sıkışmaya, tekrara düşmeye başlamıştı. Diziye sonradan katılan yazarlar, kendilerini Castelli’yi taklit etmekle sınırlamışlardı. Paolo Morales, 1997’de bazı hikayeleri ve özellikle Xanadu‘yu resimledikten sonra dizideki ağırlığı tamamen üstlendi. Konu dengesini olay örgüsünden çok karakterlere ve onların yaşamlarına kaydırdı. Morales, Alfredo Castelli‘yi basitçe taklit etmek yerine, aslında serinin arka planını kullanarak üstüne başka bir şey inşa etmeyi seçti. Daha önce oluşmuş ikonları farklı bir açıdan göstererek yeni gibi görünmesini sağladı. Serinin ‘entelektüel’ olarak yeniden tanımlanması’nı sağladı ki, bu da bugün Martin efsanesinin sürmesinin ya da farklı Martin serilerinin önünü açan devrim’dir. Morales bir ropörtajında bunu şöyle açıklıyor. “…Martin’in hikayelerini yazmak için çok fazla araştırma yapsam bile gizemler pek umurumda değil. UFO’lar veya batık medeniyetler de umurumda değil. Gerçekten umursadığım tek şey, tek bir hikayede anlatmaktan hoşlandığım şey, karakterler ve onları birbirine bağlayan ilişkiler ve çatışmalardır …”

Zanadu. Maceraperest Dev 2.. 2000
Paolo Marales

Alfredo Castelli, Morales’in ölümünden sonra şunları söylüyor. “ … mükemmel tasarımcı ve hepsinden önemlisi, karakterleri karakterize etme ve onları bir ritim ve sinema tarzıyla canlandırılan sekanslarda oynatma konusunda benzersiz bir yeteneğe sahip, Morales’in hikayeleri stil açısından serinin en yenilikçi hikayeleri ve modernize edilmiş ve benim Martin’i ​​hapsettiğim bazı durumlardan arınmış bir Martin sunuyor. ‘İyi Yaşlı Marty Amca’ (İYMA) ile ilgili toplantılarda defalarca belirttiğim gibi Morales, serinin gelecekteki gelişiminin ana mimarı olabilirdi. O zamandan bu yana onun ölümüyle ilgili kişisel üzüntüm yanında, profesyonel üzüntüm de eklendi: Ona çok güveniyordum ve onu Martin için önemli bir kaynak olarak görüyordum. (sıfatların bayağılığı için özür dilerim). Ama işler böyle gitti…”

Jorge Luis Borges. Uzun ve tam adıyla Jorge Francisco Isidoro Luis Borges Acevedo. Ağustos 1899 doğumlu, Arjantinli öykü, deneme yazarı, şair ve çevirmen. Büyülü gerçekçilik akımının önde gelen isimlerindendir ve gerçeküstücülük konusunda yazdığı denemeleri ile ünlüdür. Kültürlü bir ailede İngilizce ve İspanyolca konuşarak büyüdü. Daha sonra Latince, Fransızca ve Almanca öğrendi. Bir süre İsviçre ve İspanyada yaşadı. 1921’de ailesiyle Buenos Aires’e geri döndü. 1937’de Belediye Kütüphanesi’nde çalışmaya başladı. 1946’da Juan Peron‘un iktidara gelişiyle, kütüphanedeki işinden atıldı. 1955’te Peron devrilince Borges hayalindeki meslek olan Arjantin Ulusal Kütüphanesi Müdürlüğü’ne getirildi. Ailesinden gelen hastalık nedeniyle görme bozukluğu çeken Borges, bu dönemde görme yetisini tamamen kaybetti. “Bana aynı anda hem 800,000 kitabı hem de karanlığı veren Tanrı’nın muhteşem ironisi” diyerek bu gerçeği kabullenmiştir. Zannedilenin aksine, Nobel ödülünü alamadan 87 yaşında, 14 Haziran 1986’da Cenevre’de karaciğer kanserinden hayatını kaybetti. Jorge Luis Borges’in kısa hayat hikayesi bu. Borges toplam 82 kitap yayınladı. Bunların 13 tanesi hikayeler, 12 tanesi şiirler, 12 deneme, 12 eleştiriler ve 2 senaryo kitabı. Bu yazıda edebi kişiliğine girmedim. İki sebepten; ilki Borges gibi büyük bir usta ile ilgili edebi bir şey yazmaya korkuyorum, haddim değil. İkincisi ise aşağıdaki yazı olan, W. B. Bayrıl‘ın yazısı çok güzel. Okumanızı kesinlikle tavsiye ediyorum. Eski dostum Bahadır, bence iyi bir edebiyatçı, şair ve Borges meraklısı olarak (aynı zamanda iyi bir Martin ve ÇizgiRoman okuru olarak) bu Martin/Borges öyküsünü kurcalıyor.

Morales’in Borges’i

Kitaptaki Borges‘e gelmeden önce ustanın 3 kitabına göz atmak zorundayız. Bu Martin macerasının ana teması bu üç öyküye referans veriyor. Alef, Kum Kitabı ve Babil Kütüphanesi.
Alef, İlk olarak 1945’te yayımlandı ve 1949’da Alef ve Diğer Öyküler adıyla yeniden yayımlandı ve 1974’te yazar tarafından yeniden düzenlendi. Borges’in hikayesinde Alef, tüm diğer bütün noktaları içeren, uzayda bir noktadır. İçine bakan kimse, evrendeki her şeyi aynı anda, etki altında kalmadan, kıyaslamadan veya kafa karışıklığı yaşamadan, her açıdan görebilir. Hikâye, Borges‘in ‘Kum Kitabı’ gibi diğer çalışmalarının birçoğunda bulunan sonsuzluk temasını ele almaktadır.

Alef. İletişim yayınları. 2013
Öküz’ün gözleri
Sonsuzluk

Öyküde Martin, rafların üstündeki boğa (Alef) kafasındaki düğmeye dokununca HER ŞEY‘i görür. Her şey, Borges’in Alef kitabında anlattığı her şey’dir. Alef’in, Batı Sami dilinde (Fenike alfabesi) ‘öküz’ anlamındaki kelimeden türediği ve ilk şeklinin de bir öküz kafası olduğu düşünülmektedir. İbranice Alef, Yunanca Alfa ve Latince A. Proto-Kenan Alfabesinde ʾalp “öküz” anlamına gelmektedir. Alef/Elif, Arap alfabesinin yanı sıra Fenike, Arami ve Süryani alfabelerinin ilk harfidir. İbranice’de 1 sayısına denk gelmektedir. Yahudî Kabala’sında ki ezoterik anlamı, evrenin kökeniyle, ‘tüm sayıları içeren, ilkel olan’ ile ilgilidir. Alef/Elif, Arap alfabesinin yanı sıra Fenike, Arami ve Süryani alfabelerinin ilk harfidir.

Kum Kitabı, 1975 yılında yayınlandı. Mitolojik kahramanların, büyülü olayların, fantastik mekânların iç içe geçtiği Kum Kitabı, Borges’in edebi dehasının en iyi örneği. Esere adını veren ‘Kum Kitabı’ adlı fantastik öykü, büyülü bir kitaptan bahsediyor. Bilinmeyen bir dilde yazılmış olan bu kitap sonsuzdur; sayfaları çevrildikçe sonuna yeni sayfalar eklenir. Tıpkı kum gibi, ne başı ne de sonu vardır.

Kum Kitabı. İletişim yayınları. 2013

Babil Kitaplığı, Jorge Luis Borges’in fantastik bir öyküsüdür ve ilk olarak 1941’de Yolları Çatallanan Bahçe kitabında ve daha sonra 1944’te Kurgular kitabında yayınlandı. Bu, esasen uzaysal olarak sonsuz, altıgen odalardan oluşan, 5 duvarının 5 rafla kaplandığı bir kütüphane olan düşsel bir evreni anlatıyor. Her rafta her biri 410 sayfalık 32 kitap bulunmaktadır. Her sayfada 80 sembolden oluşan 40 satır vardır. Bunlar alfabenin 22 harfi, boşluk, nokta ve virgülden oluşur. Sonuçta kütüphane, 25 karakterlik dizilerin birbirini sırasız olarak takip ettiği 410 sayfalık mümkün olan tüm kitapları, mümkün olan tüm kombinasyonlarda, düzensiz bir şekilde içinde barındırır. Kütüphanede 410 sayfalık mümkün olan tüm kitaplar bulunduğuna göre, sadece Hakikat Kitabı değil, aynı zamanda mümkün olan her çeşit ve hatta onun zıttı olan da da mevcuttur ve insanların bunları ayırt etme imkânı yoktur. Not etmeden geçmeyelim. Bu kitabın 1941 yılında yayınlandığını söylemiştik. 83 yıl önce. Borges, sanki, Yapay Zeka‘dan mı bahsetmiş bize?

Yolları Çatallanan Bahçe. Can Yayınları. 1985
Öyküdeki Altıgen Oda

Kitaptaki Borges‘e gelirsek. Martin kitapta, Borges ile karşılaştığında (Lal KM 39. cilt 240. sayfa/Aksoy 4. cilt Alef 48. sayfa) altıgen bir odada muhabbet ederler. Ve bu muhabbette 3 kitaba da göndermeler vardır. Martin öyküsünün ilerleyen sayfalarında (Lal KM 39. cilt 274. sayfa/Aksoy 4. cilt Alef 82. sayfa), yine Alef’e göndermeler yapılır. Kapakta ise Martin ve Java uzaydadır ve içinde göz olan bir altıgen’e bakmaktadırlar.

ÇizgiRoman olur da içinde sinema olmaz mı? Kum Kitabı öyküsü (Lal KM 39. cilt 101. sayfa/Aksoy 3. cilt Kum Kitabı 5. sayfa), karanlık tiplerin Kolombiya Üniversite’si, Latin Amerika Edebiyatı Defterleri dergisi, yazı işleri toplantında ki herkesi öldürmesi ile başlar. Hayır herkesi değil. Prof. Temesvar hariç. Çünkü dışarıda yağmur vardır. Temesvar, ıslanmamak için arka koridorlardan gider ve tesadüfen kurtulur. Aynı, efsanevi, Akbabanın Üç Günü filminde olduğu gibi. öyküde de, filmde olduğu gibi ifadesiz bakışlı adamlar heyecan bile duymadan işlerini yaparlar. Akbabanın Üç Günü 1975 ABD yapımı politik bir gerilim filmi (Three Days of the Condor). Fimin yönetmeni Sydney Pollack‘tır. Robert Redford ve Faye Dunaway başrolünü oynamıştır. Ustalara saygı duruşu.

Akbabanın üç günü
Marales’in katilleri
Pollack’ın katilleri
Robert Redford

Alfredo Castelli‘nin ve haliyle Martin mystere’nin, çokca ilgi alanına girer kitaplar. Kitapların ve özellikle eski kitapların bulunduğu yerler olan kütüphaneleri görüyoruz öykülerde. İlk öykülerden olan Babil Kulesi/Uzayda Dehşet (Lal KM 5. cilt/19-20-21. sayı) kütüphane öykülerinin ilkidir. ÇizgiRomantik arşivinde bu kitapla ilgili yazıyı bulabilirsiniz. Daha sonra okuyucuların aklında başka kalan öyküler de oldu. Necronomicon (Lal KM 26cilt/103. sayı), Unutulmuş Kütüphane (Lal Km 36. cilt/144. sayı) ve Kells’in Kitabı‘nın (Lal Yeni seri 55-56. sayı) bu öykülerden olduğunu söyleyebiliriz. Bu macerada da Buenos Aires Ulusal Kütüphanesi, başrolde.

Martin maceralarının bizler için bir diğer keyfi ise olayların geçtiği yerler, şehirler hakkında ki sevimli bilgiler ve çizimlerdir. Tabii ki bu öykünün yıldızı Arjantin’in başkenti Buenos Aires şehri.
Kahramanlarımız kütüphaneye yakın bir otelde kalır. Otelin ismi Las Delicias (Lal 175. sayfa/Aksoy 79. sayfa). Buenos Aires’te bu oteli bulamadım. Adrogue’de, annesi Leonor Acevedo’nun 1944’te yaptırdığı ve Borges’in on yıl boyunca yazlarını geçirdiği bir ev var. Semt’teki Las Delicia oteli ise, Borges’in tarihinde ve yaşamında tekrar tekrar karşımıza çıkan çok sevdiği bir mekan. Yazarlar herhalde Borges’in eserlerine bir gönderme yapmış. Borges bir yazısında şöyle diyor; “Yerler bir araya gelir, yerler senin içindedir. Okaliptüs ağaçlarının arasında ve insanın kaybolabileceği labirentte devam ediyorum. Sanırım cennette de kaybolmak mümkün. Heykeller o kadar kötü ve zevksiz ki. Zaten çok güzel olan kitsch, sahte bir harabe, bir tenis kortu. Ve sonra aynı Las Delicias otelinde aynalarla dolu büyük bir salon. Şüphesiz o sonsuz aynalarda kendime baktım.”

Otelin bahçesindeki heykel
Las Delicias
Borges

El Viejo Almacen (Türkçesi eski depo), kitapta bahsedilen yemek ve tango mekanıdır (Lal 158. sayfa/Aksoy 62.sayfa). 20. yy. başında bu eski depo, bir Tango mekanına dönüştü. Öyküsü, 1969’da şarkıcı ve besteci Edmundo Rivero’nun bu salaş mekanı devralması ile değişti. Bugün burada faaliyet gösteren geleneksel tango mekanı, Arjantin’in en prestijli Tango mekanıdır.

El Viejo Almacen

Kitapta, Empanada yemek için, San Telmo semtinde ki bir lokantadan bahsedilir. Empanada, İspanya, Meksika, Filipinler ve Güney Amerika’da içi et ve sebze ile doldurularak yapılan börektir. Bolivya’da, Empanada’ya Saltena denir ki adını, kökeninin geldiği yer olarak tahmin edilen Arjantin şehri Salta’dan alır. İspanyol Empanada’sının kökeni ise aslen Galiçya‘dan gelir ve bugün İspanya’da ülke çapında ünlüdür. Genelde geleneksel fırınlarda satılırlar. öyküde, Faina isimli bir yemekten de bahsedilir. İtalyan kökenli, pizza’ya benzeyen popüler bir yemektir. Provoleta ise, provolon peynirinin Arjantin usulü pişirilmiş çeşididir. Arjantin, Uruguay ve Brezilya’da ızgarada yapılır. Izgarada veya döküm tavada da yapılır. Peynir serttir ve ızgarada şeklini korur.

Empanada
Faina
Provoleta

Öykünün başrolünde olan Milo Temesvar kimdir? Umberto Eco, Temesvar’ın The Pathmos Sellers (1964) adlı kitabı hakkında bir inceleme yazdı ve yazarın solcu sapma nedeniyle ülkesinden kovulmuş bir Arnavut olduğunu söyledi. Bir süre Arjantin’de kaldı ve burada J.L. Borges’in Bibliyografik Kaynakları‘nın yanı sıra, ‘Satranç Oyununda Aynaların Kullanımı Üzerine’ başlıklı bir kitabı yayınlandı. Eco bu kitaptan, Gülün Adı kitabının giriş sayfalarında bahseder. Ve sonuçta Temesvar meşhur olur, hakkında konuşulmaya başlanır, kitaplarından söz edilir. Sonuç olarak Temesvar efsanesi başlamıştır.

Milo Temesvar

Gerçek ise bambaşkadır. Milo Temesvar. Umberto Eco tarafından yaratılan bir ironidir, editoryal şaka olarak icat edilmiştir. Özetlemeye çalışalım. Temesvar, ilk olarak Frankfurt Fuarı’nda tesadüfen yaratılan şaka sayesinde doğdu. Eco sayesinde ayrıntılarla, alıntılarla, referanslarla, bulgularla ve anekdotlarla doldurulmuş, diğer yazarların bu oyununda ki labirente doluşmasıyla devam etmiştir. Eco, ‘Alfabeta’ dergisinde (1983) çıkan yazıda, ‘Gülün Adı‘ kitabının giriş sayfalarında yazdığı, Temesvar alıntısı için açıkça şöyle diyor: “Okuyucunun eğlenmesini istedim”. Eco’nun, Borges ustayı da anarak (J.L. Borges’in Bibliyografik Kaynakları) ona saygı sinyali göndermesi de ayrıca Temesvar’ın Martin öyküsüne girmesinin sebebi olmuştur.

Umberto Eco

Bu Mystere öyküsünde Morales bize minik bir hafıza testi yapmış. Buenos Aires’deki otele girdiklerinde kahramanlarımızı karşılayan otelci çok tanıdık. Arjantin’i toplam 11 yıl demir yumrukla yönetmiş olan, Juan Domingo Peron. Hani o güzel şarkıdan hatırladığımız, Evita ablanın kocası ‘Peron’. ‘Don’t Cry For Me Argentina’.

Juan Peron

Yazıyı, ÇizgiRoman ustaları John Moore ve Jacen Barrows‘un efsanevi yazar HP Lovecraft‘ın öyküsünden çizdikleri kitap olan Providence‘den bir çizim ile bitirelim. Borges ve hayat arkadaşı Maria Kodoma resmedilmiş. Kodoma, Borges’in gözleri görmediği için, metinlerin daktilo edilmesine yardım etti, Borges yaşarken. Ve balonlar büyük ihtimalle Borges’in bir kitabından cümleler (hangi kitap olduğunu bilen varsa, lütfen bildirsin. yazıyı yeniden düzenleyelim).

Borges ve Maria Kodoma

İnsanlar: Java, Milo Temasvar, Kütüphane Müdürü, Md. Yrd. Pablo Fernandez, Kara Adam Gordon, Kara Adam Robinson.
Mekanlar: New York, İtalya, Floransa, Arjantin, Buenos Aires.

ALFABESİ İNSANLAR, KAPLANLAR, LABİRENTLER,BIÇAKLAR VE AYNALAR OLAN BİR YAZI W.B.Bayrıl

Ne zaman elimde, çantamda ya da oturduğum “cafe”deki masanın kenarında bir çizgi roman görseler, çoğu arkadaşımın ya da uzun zamandır tanıdığım kimi kişilerin – ki bir kısmı edebiyatçıdır – yüzünde belli belirsiz bir tebessüm genişler… Kibarlıktan ya da kim bilir belki de şerrimden korktuklan için dışa vurmaz veya belirtmezler ama, onlarca bu ilgimin “çocuksu”, “yararsız” ya da “hafif’ bir davranış olarak karşılandığını uzun zamandır gözlemişimdir. İnsanlar üzerinde, kişisel zevklerim sayesinde iyi bir etki bırakmak gibi kaygıları, çok uzun yıllar önce terk etmiş biri olarak, bu tür davranışlara, genellikle aldırmam.

Çizgi roman okumak, kendini “ciddi edebiyat okuru” ya da “ciddi okur” –neyse ve kimse onlar- sayanlar için, çoğunlukla bağışlanması ya da bıyık altından gülünüp geçilmesi gereken bir davranıştır… Oysa insan, tutkulu ve saplantılı bir yaratıktır. Bir kişisel okuma eyleminin; tutkuya, saplantılı huzursuzluğa, sabırsız beklentiler labirentine, hayal kırıklıklarına, şaşkınlığa, göz kamaşmasına, hayranlığa, nefrete, tiksinmeye, aşka, hüzne, kısacası son derece karmaşık bir hazlar demetine dönüşmesi nasıl ve neyle açıklanabilir ki?..

Başkalarını bilmem, ama benim için böyle bir ilişkinin temeli çizgi romanlarla atılmıştır. Okumayı öğrenmemden itibaren -ki ilkokula başlamadan olmuştu- kendimi bildim bileli hep çizgi roman okudum… Çoğunlukla da tutkuyla okudum… Haz duyarak okudum… Tıpkı ilk cinsel deneyim gibi… Benim başka alanlardaki okumalara açılmamı çizgi romanlar ile kurduğum bu tutkulu ilişkiye bağlamam kimilerini rahatsız edebilir belki, ama ne yapayım ki, gerçek bu…

Entel değil Entelektüel Serüvenci ve Gizemler Arkeologu: Martin Mystére

Onunla önce “Atlantis” adıyla tanışmıştık. Belleğim beni yanıltmıyorsa “Alaska” da o yıllarda çıkmıştı… 80’li yılların ilk yarısıydı… 0 zamana kadar ki gözdelerim; Mister No, Teks ve Örümcek Adam’ın yanına hemen Atlantis ve Alaska da yerleşti… (Ki bu çizgi romanlardaki kahramanların hepsinin sıradışı, düzenle uyuşmayan, asi, mücadeleci, yerleşik kural, alışkanlık, eğilim ve anlayışlara karşı kimi zaman küstah kimi zaman dikkafalı tavırlar takınmak ve elbetteki yakışıklı ve çapkın olmak gibi ortak özellikleri vardır.)

Alaska’nın kahramanı Ken Parker, Atlantis’in ise Martin Mystére’di ve bu iki çizgi romanın özgün adları aslında kahramanlarının adlarıydı… Şimdilerde özgün adlarıyla yayımlanmalarına karşın, sanırım yayıncı, o yıllarda, yabancı adların yerli çizgi roman okuruna uzak geleceği düşüncesiyle yeğlemişti bu garip Alaska ve Atlantis adlarını (Ve ticari olarak çok da doğru yapmıştı!)

Peki kimdir Martin Mystére ya da diğer tanımıyla “İmkansızlıklar Detektifi” Martin Mystére? Öncelikle bir entelektüel serüvencidir o. Arkeoloji ve Sanat Tarihi eğitimi görmüştür. Birçok eski ve modern dili gayet iyi bilir. Kitaplar, makaleler yazar. Tv programları hazırlar ve sunar. İlgi alanı dünyanın geçmiş uygarlıkları ve bunların gizemleridir; insanlığın ve tarihin üstü örtülü kalmış gizil gerçekleridir. Orta yaşı aşmasına rağmen, gayet yakışıklıdır. Mecbur kaldığı zamanlarda iyi dövüşür. Uluslararası bir kişiliktir. Kongrelere, sempozyumlara çağrılır. Kitap dolu bir evi vardır. Sahaflardan, kitapçılardan çıkmaz. Hep kitap ve eski nesneler alır. Makale ve kitaplarını hep Macintosh’ta yazar. Ve hep yazılarını yayıncısına geciktirerek teslim eder. Bekârdır. Uzatmalı ve güzel sevgili Diana onunla evlenmek için her fırsatı kollar. Ama beyimiz bu konuda bir türlü karar veremez. Diana’nın kıskançlığından korkar ama kendisine hayran olan genç kızlara ümit verdiği de olur. Her ne kadar mutlu sona ulaşmasa da bu girişimleri… Bir macera dışında sevgilisi Diana ile seviştiği görülmez. (Türkiye’de yayınlanan maceralardan söz ediyorum tabii ki.) Genellikle sarılma ve öpüşmeden ibarettir ilişkileri. Elbette kavgaları, küsmeleri, ayrılıp barışmaları kimi maceralann yan öyküleri olarak gelişir… Ancak bu ilişkinin sadece kahramanımızın “aseksüel” bir kimliği olmadığının altını çizmek ve karakterine biraz daha sahicilik katmak için yapıldığını düşünebiliriz…

Martin’in çok garip bir yardımcısı vardır. Bir “Neanderthal adamı” olan Java. Zorlu bir macera sonu, soyunun bu tek temsilcisi Martin’e katılır. Konuşmaz ya da bizlerin homurdanmalar olarak okuduğumuz bir konuşması vardır. Ve onun dilinden sadece Martin anlar. Java, üstün fiziksel güçlere ve sezgilere sahiptir. İyi bir savaşcıdır. Fizik gerektiren durumlarda Martin’in başını birçok beladan kurtarır. Martin’le yaşaya yaşaya bir mizah duygusu edinmiştir. Martin’in gevezeliklerine ve kimi zaman da “entelliklerine” karşı hayli komik tepkiler verir Java

Tabii ki bir de çok özel silahı vardır Martin Mystére’in: Bir ışın silahı… Onbin yıl önce, Atlantisli bilge Naacal’lar tarafından yapılmış. Sadece onun tarafından çalıştırılabilir. Başkasının eline geçtiğinde içi boş bir kutudur. Himalayalarda, bir budist tapınağındaki ruhsal eğitiminden sonra büyük bilge Kut Humi tarafından verilmiştir kendisine. Silah öldürmez, sadece geçici bir süre felç eder. Bu da Martin ve Java’ya oradan uzaklaşacak zamanı verir. Bu silahın bir benzeri ise başlangıçta Martin’in arkadaşı olan ancak başına gelen trajedilerden sonra kötü bir karaktere dönüşen Sergey Orloff’tadır. Sergey’in silahı öldürücüdür. Martin ne kadar olumlu bir karakterse Sergey Orloff o denli kötü bir kişiliktir… Bilgiden ve bilgeliğin gücünden kişisel çıkar sağlama peşindedir Orloff… Tabii ki Martin ile mücadele ve yarış halindedir. Eski arkadaşlığın hatırına aldırmaksızın birçok kez Martin’i öldürmek ister. Bazı maceralarda ise istemese de şartların zorlaması sonucu Martin ile işbirliği yapar…

Peki ama nedir Martin Mystére’i ve maceralarını ayrıcalıklı kılan? Her şeyden önce bilgi ve gizeme duyulan ilgi. Martin Mystére, birçok çizgi romana nazaran hayli yüklü bilgi ile doludur. Felsefe’den şiire, bilimden sanata, mimarlıktan teknolojiye, büyüden fala, her türden mitolojiye, kimi zaman sosyolojik kimi zaman eleştirel insanlık durumlarına kadar bugünün dünyasına dair birçok bilgi, gözlem ve eleştiriyle karşılaşırız Martin Mystére de.

Gelişi güzel sıralarsak: Kayıp şehirler, unutulan keşifler, bilinmeyen coğrafya haritaları, eski lanetler, kehanetler, modern teknoloji, dünyanın bizden önceki büyük ve üstün teknolojiye sahip uygarlıkları olan ve bir atom savaşıyla yok olan Atlantisliler ile Mu arasındaki savaşlar, bunlardan kalan zaman ve bilgi odaları, mitolojiler, efsaneler, uzaylıların dünyayı ziyaretleri, mutantlar, başka boyutlar, cinler, periler, şeytanlar, çöller, şairler ve düşler, büyücüler, bellek kayıpları, zombiler, yeraltı şehirleri, gizli sırlar, azizler, şövalyeler, kayıp kıtalar, Noel Baba, Lotüs rahipleri, Katar Şövalyeleri, Haşhaşiler ve Hasan El Sabah, Kral Arthur, İlyada, Hephaistos, Coleridge, Kant, Wordsworth, Leonardo, Umberto Eco gibi ünlü birçok sanatçı, felsefeci ve bilimadamının düşünceleri, şiirleri, yapıtları ve bunlardan alıntılar da sık sık yer alır Martin Mystére’de… Kısacası; bir kültür adamı ile bir serüvencinin, bilginin ve bilgeliğin peşinde koşan yatışmaz bir ruhun ta kendisidir Martin Mystére.

Elbette bir “bilimadamı” kimliği vardır ama sadece “akıl” ile değil birçok “mistik” deneyimle de bilgi edinir. Bir pozitivistten çok bir agnostiktir o. İlgisi varoluşa, dünyaya, insanın bu evrendeki anlamı üzerine yoğunlaşmıştır. Düşünen, hisseden, yaşayan, sorgulayan, her şeyi hemen kabul etıneyen, yılmadan daha çok, daha çok bilgiye ve bilgelikle donatılmış bir insan haline ulaşmaya çabalar. Ve bunun asla sonu olmayacağının farkındadır. Olumlu bir kişiliktir ama sık sık kendisiyle hesaplaşmayı, kendini acımasızca eleştirmeyi de ihmal etmez. Mükemmellikten çok “kusurlu güzelliğini “ kabullenmiştir.

Tarih, Ders Kitaplarında Anlatıldığı Gibi Kalmak Zorunda” Ya da kötüler: Tarihin Yöneticisi Kara Adamlar

Her kahramanın olduğu gibi Martin Mystére’in de bir misyonu ve bu misyonu yerine getirmesine engellemeye çalışan, savaştığı kişiler vardır. Bunlara “Kara Adamlar” denir. 60’lı yıllardan kalma siyah takım elbiseler giyer ve siyah gözlükler takarlar. Aslında çok eski bir tarikattirler. Ve birçok macerada Martin Mystére ile Java’nın karşısına çıkarlar. Görevleri… En iyisi, görevlerini kendilerinden dinlemek. Bir macerada kendilerini ve görevlerini şöyle anlatır/savunurlar Martin’e: “Toplum, ekonomi, güç. Hepsi de ikibin yıldır yürürlükte olan belli bir düzene, belli bir inanışa göre yönetiliyor. Eğer biri kalkıp, geçmişte aynen bizimkine benzeyen ve kendi hataları yüzünden yok olmuş bir uygarlığın varlığından ya da evrende yalnız olmadığımızdan bahsederse, farklı düşünmeye ve bazı şeyleri sorgulamaya başlayan birileri mutlaka çıkar. Hassas dengeler bozulur, sistem çökme tehlikesiyle karşı karşıya kalır, böyle bir şeye asla izin veremeyiz. Biz her zaman – insanlık tarihinin her evresinde- vardık. Bizi değişik adlarla tanıdınız: ‘Kitaplık yıkıcıları’ olarak, ‘Kara Adamlar’ olarak. Görevimiz, insanların zihninde geçmişimiz ve kökenimizle ilgili soru işaretleri belirmesine yol açacak her şeyi ortadan kaldırmak. Tarih, ders kitaplarında anlatıldığı gibi kalmak zorunda. Bu kesinliği sarsacak bir gelişme olursa, sır olarak kalması gereken bir şey açığa çıkarılmaya çalışıldığında devreye hemen biz gireriz, geçmişimizi deşifre edecek tehlike ne olursa olsun ortadan kaldırılmak zorundadır. Bunu yapmak için insan hayatını tehlikeye atmak zorunda kaldığımız da olur, yazık ama yapacak başka şey yok!” (1) Evet, “Kara Adamlar” aslında düzenin adamlarıdır. Bilginin açıklanması ve yeni düşüncelerin yayılmasını önleyen, zamanı ve tarihi kontrol etmeye çalışan “kara güçler”.

Tarihin “olması gerektiği gibi olması” için çalışırlar. Kimi zaman başka bilgileri gizlemek için “düşünce akımları, bilimsel buluşlar, teknolojiler” bile yarattıkları olur. Martin’in ortaya çıkardığı ve bildiğimiz tarihin tüm akışını değiştirecek yeni buluşların, eskinin gelişmiş uygarlıklarının kalıntılarını hiç çekinmeden yok ederler. Her yerde vardırlar. Hükümetlerde, dini mekânlarda, üniversitelerde, şirketlerde ve aklınıza gelebilecek her yerde…

Kara Adamlar elbette bu kadar basit anlatılamazlar. Başta iyi niyetlerle bu işe başlamışlardır. (2) Ancak zaman ilerledikçe ellerinde bulundurdukları gücün etkisinde kalmışlardır… Onların içinde de gücün kullanımı üzerine farklı görüşler, yaklaşımlar vardır. Birçok macerada Kara Adamlar’ın içindeki farklı fraksiyonlar ya da klikler kendi aralarında da çatışırlar ve bu çatışmalar Martin ile Java’nın kurtuluşunu sağlar.

“Palimpsest” Bir Çizgi Roman Olarak Martin Mystére

Martin Mystére’in birçok öyküsünde dünya edebiyatının ünlü şair ve yazarları karşımıza çıkar. Ya öykü onların bir şiiriyle açılır; örneğin “Xanadu” isimli macera doğrudan Colerigde’in ünlü “Kubilay Han” şiiriyle başlar ya da az sonra bahsedeceğimiz gibi bütün macera Borges’in kayıp bir kitabı ve bir hikayesi üzerine kurulur (ki “Unutulan Kitaplık” adlı macera da tamamen İskenderiye Kitaplığı üzerine kurulmuştur) ya da ünlü şair, bilimadamı, tarihçi, sanatçı, felsefecilerin yapıtlarına atıflarda bulunulur.

Martin Mystére okumak demek, aynı zamanda tarihin, şiirin, edebiyatın, mitolojinin, sanatın, gizem ve efsanelerin, zaman ve bilginin içinde yapılan bir yolculuk demektir. Belki de Martin Mystére’i tanımlayacak en güzel sözcük “palimpsest”tir. Latincesi “palimpsestus”, ki asıl kökeni olan antik Yunancası ise “palimpseston” dan gelen bu sözcük; dar anlamda, üzerindeki ilk metin kazıma ya da yıkamayla silinerek üzerine yazı yazılan parşömen ve tabletlere verilen addı. Zaman içinde kimi tekniklerle, altta kalan silinmiş metinler ortaya çıkarılarak bazı antik çağ eserlerinin orijinal hallerine böylece ulaşılmıştı. (Plautus, Cicero, Titus Livus, Ovidius vb. kimi eserleri bu yolla okunabilmişti.)Her Martin Mystére macerası da kendi içinde çok katmanlı bu “palimpsest”lere benzer. Tad almanız, macerayı izleyebilmeniz, öykünün atıfta bulunduğu birçok kültürel göstergeyi önceden bilmenizi ya da bu konuda azçok bir genel kültüre sahip olmanızı gerektirir. Dolayısıyla aslında “yetişkinler” için bir çizgi romandır Martin Mystére. Ya da hangi yaştan olursa olsun, okuru ile geniş bir genel kültürü, belli asgari müşterekler çerçevesinde bir araya getirir.

 “Tanrı, Kütüphanedeki Dörtyüz Bin Kitaptan Birinin Sayfalarından Bir Tanesindeki Harflerden Birindedir.”

Doğrusu hiç şaşırmadım, Martin Mystére’in Aksoy Yayıncılık’tan çıkan 4. sayısının kapağında “Alef” başlığını görünce. Evet, “Alef”… Evet, evet Borges’in şu ünlü “Alef” öyküsü. Martin Mystére gibi bir kitap kurdunun Borges gibi bir yazarı bilmemesi mümkün değildi tabii. Macera, Martin’in arkadaşı İspanyol Edebiyatı uzmanı Prof. Temesvar’ın Borges üzerine yayınlanan bir makalesiyle başlar. Prof. Temesvar, Borges’in öykülerindeki birçok kişi ve nesnenin “uydurma” olmasına rağmen, bazı şeylerin, hem de gizemli şeylerin doğru olduğunu iddia etmektedir bu makalesinde. Martin, Java ve Prof.Temesvar, Kara Adamlar’ın bir saldırısını atlattıktan sonra, doğruca bir zamanlar Borges’in müdürlüğünü yaptığı Buenos Aires Ulusal Kitaplığı’na giderler. Maceranın ikinci bölümü tümüyle bu ünlü kitaplıkta geçer. Üçlümüz, Borges’in “Kum Kitabı”nda sözünü ettiği “Her Şeyin Kitabı”nı aramaktadır. Prof.Temesvar, bu kitabın var olduğunu ve bulunabileceği tek yerin de bu kitaplık olduğunu söyler.

Kitaplıkta, Kara Adamların ve tuhaf insanlar olan kitaplık görevlilerinin (ki onlar da, aralarında Borges’in de bulunduğu başka çok eski ve gizli bir tarikatın adamlarıdır) gözetimi altında geçen uzun ve yorucu bir günden sonra, Martin gece bir düş görür. Düşünde Borges ile karşılaşır. Borges, Martin’le sohbet eder ve ona bu arayışının neden beyhude olduğunu şu güzelim sözlerle anlatır: “Artık biraz rahatlayın Mystére. Bir zamanlar benim olan bu kütüphanede günlerinizi harcadınız ve olmayan sonsuz bir kitabı arayıp durdunuz. Bir kitabın ne olacağı ve hepsinden önemlisi sözünü ettiğim kitabın ne olduğu hakkında fikriniz çok sınırlı. Evren, (başkaları buna kitap diyor) belirsiz ve belki de sonsuz sayıdaki sözcüklerden ve harften oluşur. Ve bu sınırsız kitabın tümceleri, dizeleri, dipnotları bizzat bizleriz. Ve sonu gelmeyen şu kitap, dünyada var olan tek şey; daha iyi bir deyişle dünyanın kendisi. Mexico sokağındaki binanın içinde barındırdığı kitap işte bu. Kağıda basılı bir eser değil. Alfabesi insanlar, kaplanlar, labirentler, bıçaklar ve aynalar olan bir yazı.” (3)

Borges, düşteki bu konuşmasının bir yerinde elindeki kitabı Martin’e uzatır ve oradan 1943 yılında yazdığı “Gizli Mucize” adlı öyküyü okumasını ister. Martin öyküyü kendi kendine okur (tabii bu arada bize de): “Sabaha karşı düşünde kendini, Clemantinum kütüphanesine sığınmış olarak görmüş. Kara gözlükleri olan bir kütüphane görevlisi ona, “Ne arıyorsunuz?” diye sormuş. Hladik de, “Tanrı’yı arıyorum” diye yanıtlanıış. Bunun üzerine görevli “Tanrı, Clementinum’daki dörtyüz bin kitaptan birinin sayfalarından bir tanesindeki harflerden birindedir” demiş. “Benim atalarım ve atalarımın ataları bu harfi aradılar, ben onu araya araya kör oldum.”

Martin burada okuduğu kitabı bırakarak Borges’e döner ve aralarında şu diyalog gelişir: “Kör bir kütüphaneci… ama… Bu siz misiniz?” Borges yanıtlar: “Olabilir… Ama ben o harfi aradığım için değil, bulduğum için kör oldum.”

Est&Non’un bir sayısında, açılış yazılarından biri, “bir harf için ölünen bir dünyadan” mı söz ediyordu?.. Bu yazıyı bitirirken, belleğimde uzak bir şairden, tuhaf, belki de Borgesvari bir tesadüf, iki mısra belirdi, şimdi tam hatırlamıyorum ama, şöyleydi galiba:

Kainat, derin kitap. Hiçliği anlatır.

İnsan ki orda, mürekkebi dağılmış satır.”

Hoşça kalın ve siz siz olun, beni elimde bir çizgi romanla gördüğünüzde, yüzünüzde sakın o istihza dolu tebessüm olmasın. Benden söylemesi…

(1) Martin Mystére, Kara Adamlar, Dev Albüm, Sayı 3, Oğlak Yay-Maceraperest Çizgiler, İst. Mayıs 2000

 2) Bkz. age.

 3) Martin Mystére, Alef, Sayı 4, 2.bölüm, Aksoy Yayıncılık